Silmek İstediğinize Eminmisiniz ?

Eminseniz Lütfen Evet'e Basın.

WhatsApp: +90 552 455 13 03       Telefon: +90 552 455 13 03



BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE KİTAP DEĞERLENDİRMESİ Yörükzade Hikmet ÖZDEMİR

KİTAP DEĞERLENDİRMESİ

KİTABIN ADI: BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE

AKİTABIN KİMLİĞİ

Yazarı: Grigori Petrov

T. İşbank Yayınları

BCTPAHATAGEJİNTE JINNNE

BULGARCADAN ÇEVİREN

AYSER ALİ

EDİTÖR

KORAY KARASULU

GÖRSEL YÖNETMEN

BİROL BAYRAM

DÜZELTİ

NERİYE ÇAVUŞ

GRAFİK TASRIM

UYGULAMA

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

1 BASIM NİSAN 2021, İSTANBUL

XV. BASIM: ARALIK 2023, İSTANBUL

ISNB:978-625405-370-2

BASKI

AYHAN MATBAASI

MAHMUTBEY MAH. 2622. SOKAK 6/3

BAĞCILAR İSTANBUL

TEL:(0212) 445 32 38-Faks (0212) 445 05 63

Sertifika No: 44871

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLAR

İSTİKLAL CADDESİ MEŞELİK SOKAK No:2/4 BEYOĞLU 34433 İSTANBUL

TEL;(0212)252 39 91

Faks: ;(0212)252 39 95

e-posta:info@iskultur.com.tr

www.sikultur.com.trr

  İçindekiler

Sunuş

Tarihten Dersler----------------------------------------------------------------------------------------- 3

Kahramanlar ve Halk----------------------------------------------------------------------------------- 5

Siomi’nin Tarihi------------------------------------------------------------------------------------- 10

Snellman--------------------------------------------------------------------------------------------------12

Kilise ve Halk--------------------------------------------------------------------------------------------16

Eğitim Görevlileri----------------------------------------------------------------------------------------20

Kışla -Halk Okulu----------------------------------------------------------------------------------------23

Futbol -----------------------------------------------------------------------------------------------------31

Ebeveynler ve Çocuklar ----------------------------------------------------------------------------- 38

Karokep (Kişiliğin Dramı) -------------------------------------------------------------------------    44

Aydınlar ve Halk ---------------------------------------------------------------------------------------58

Jarvinen, Okunen ve Thomas Gulbe Nasıl Kral Oldu --------------------------------------------- 62

Köylüler, İşçiler ve Küçük Zanaatkârlar ------------------------------------------------------------- 75

Halk Şifacısı Doktor ----------------------------------------------------------------------------------- 86

Rahip MacDonld ----------------------------------------------------------------------------------         92

Sonsuz Mücadele (Rahip Macdonald’ın Anlattığı Bir Efsane) ---------------------------------- 107

 

B-KİTAPTA GEÇEN KAHRAMANLAR

 

Snellman

Kilise ve Halk

Eğitim Görevlileri

Ebeveynler ve Çocuklar 

Karokep (Kişiliğn Dramı)

AydınlaR ve Halk

Jarvinen,

Okunen 

Thomas Gulbe

 Halk Şifacısı Doktor  

Rahip Macdonld

Köylüler, İşçiler

 Küçük Zanaatkârlar 

Halk Şifacısı Doktor  

Rahip Macdonld  

                                                I.  BÖLÜM

C-KİTABIN KONUSU

Kitabın konusu,1800 yıllarında, Finlandiya halkının cehaletten kurtulması için bir avuç aydın insanın yaptığı vatanseverlik savaşıdır. Bu ülke insanlarının refaha ve mutluluğa kavuşması için “sevgi” odaklı eğitim seferberliğinde yapılan idealist çabaların meyvesini almasını konu ediniyor. Bu bir avuç aydın, (aydın aktivistler) farklı mesleklerden olmasına rağmen “iyilik hareketini” eğitim yolunda giderek, başarıya ulaştırıyorlar. Bu konuda çalışan çeşitli meslek sahipleri olmasına rağmen; hedefleri, ülke insanlarını; yoksulluktan cahillikten kurtarmak ve mutlu etmektir. Fin aydınlarının olağanüstü çabalarının efsanevi biçimde anlatılması dünya uluslarına iyi bir örnek oluşturmuştur.

 

Bu kitap, bir milletin yeniden özgürlüğüne kavuşması için, her türlü bağımsızlık temelinde, eğitim çizgisinde uyanmasına en iyi örnek olmuştur. Bu örneğine benzeri, Türk Milleti’nin Kurtuluş Savaşı’nda; özgürlük ve bağımsızlığına kavuşarak ayağa kalkması yönünde olmasıdır. Binlerce yıldır özgür   ve bağımsız yaşayan Türk Milleti’nin topraklarını işgalden kurtarılması için verdiği Kurtuluş Savaşı’nda, Atatürk ve silah arkadaşlarının başkanlığında yepyeni bir devlet kurmuştur. Bu kitabın yeri, anlam ve içerik yönünden örnek olması değerlidir. Bu devletin adı, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu toplumsal başarı ile “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabının konusuyla benzerlik kurulmaya çalışılmıştır.

·         Atatürk’ün tavsiye ettiği bu kitabın Türkiye Cumhuriyeti eğitim sistemine iyi örnek olması yönünde önemlidir.                   

D-YAZARIN SUNUŞU

İlk defa 1928 yılında Bulgarcadan dilimize çevrilen “BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE” eseri, Türk aydınlarının dikkatini çekmiştir. Bu eserin okunmasından sonra, kitapta sözü edilen eğitim sistemini, yıllarca ülkede uygulanması gereken bir eğitim ve kalkınma modeli olarak görüldü, görülmeye de devam ediyor.

Yüzyılın başında yayınlanan bu kitabın Balkanlara ulaşmasının hikâyesi de epey ilginçtir dönemde Rusya’da teoloji (İlahiyat, tanrıbilim) eğitimi gören   üniversite öğrencisi Dino Bojkov’un yazdığı Grigoriya Petrov’un “Işığa Doğru” kitabı   eline geçer. Kitapta, yazarın Finlandiya’da geçirdiği günleri anlatan ve Bojkov’un zihninde derin bir iz bırakan makale yer almaktadır.1910 Baharında öğretmeni aynı zamanda yakın dostu Grigoria Petrov ile buluştuklarında ise, Petrov’un “Bataklıklar Ülkesi” adlı kitabı yayınlanmıştır.

19.Yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında küçük Finlandiya, hukukun işlemediği, birçok sorunla uğraşan ve Rusya’ya kıyasla benzersiz şekilde elverişli bir konumdadır. Rus yasaları ve otoriter yönetimin geçerli olmadığı ülkede, siyasi ve dini inançları nedeniyle tehdit ve zulüm gören herkes; manevi bir sığınak, dostça bir ortam, yaratıcılık ve özgür ifade koşulları bulur.

Haliyle bu inanılmaz ülke, Grigori Petrov ve Bulgar takipçisinin sözlerinde, düşüncelerinde ve duygularında bir yer edinir. Daha sonra Dino Bojkov, bazı yerel dergilerde de izlenimlerini paylaşır. Sokaklarda, tren istasyonlarında, Otellerde, müzelerde; asayiş ve disipline kime ait olduğu ve neye benzediği fark etmeksizin, insana duyulan tam güven ve saygıya hayranlığını ifade eder.

Petrov’un Finlandiya halkının imrenilecek bir düzeye getiren Fin aydınlarının başarıları hakkında bir kitap yazmak ve bu kitapla Bulgaristan’a bir model koyma fikri doğar. Dino Bojkov bu kitabı   Bulgaristan’da tercüme edip yayımlayacak ve Bulgar aydınları için bir eylem planı olacaktır. Ancak savaş ve ardından gelen “Ekim Devrimi’yle” birlikte Grigori Petrov, milyonlarca göçmenin kaderini paylaşmak zorunda kalır. Önce Sırbistan’a yerleşir, ardından Sofya Üniversitesi’nde profesör ve öğretim görevlisi olarak görev alır. Bu yıllarda “Bulgar aydınlara da ithaf edilmiştir.” Notunu düşerek, ilk kopyasını, Bulgarcaya çevrilmek üzere, Dino Bojkov’a teslim eder.

“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabı, İkinci Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda, bütün Balkanlarda; aydınların   ve gençlerin kılavuzu haline gelir. Yayımlanmasının ardından kısa sürede, Türkçe ’ye de kazandırılan bu değerli eseri, yıllar sonra, yine Bulgarcadan çevirirken; yazarın hayatını, düşünce ve ideallerini, sadık takipçisi ve dostu Dino Bojkov’un sözlerinden aktarmış gibi hissettiğimi söylemekten mutluluk duyuyorum.

Peki bugün? Birleşmiş Milletler, Finlandiya eğitim sistemini, dünyanın en iyilerinden biri olarak nitelendiriyor. Ülkede okur yazarlık oranı yüzde yüz. Kişi başına gayri safi, yurt içi hasıla Avrupa’da ilkler arasında. Finlandiya, endüstriyel laboratuvar ekipmanlarında, iletişim teknolojisinde dünya liderlerinden biri, yüksek yaşam standardına sahip bu küçük ülkenin “kuruluş” hikâyesinden alınacak birçok ders var hâlâ.               

 E-KİTABIN ÖZETİ

Tarihten Dersler

Yazar, Bulgarların, “Yeni toplumlar beraberinde, yeni şarkılar getirir.” Atasözüne dayandırdığını anlatır.

Ayrıca, Ahit’te geçen şu cümleden yararlanır: “Tanrı senden krallığının günlerini saydı ve ona son verdi. Bu cümleden hareketle, insanların ömürleri süresince, yaptıkları kahramanlıklar, toplumları nasıl alevlendirdiğini ispatlar. Kahramanlar, kalabalığı alevlendirir, ancak bunları halkından aldığı ateşler yapar. Bu kahramanlar, içinden çıktığı halkından aldığı güç ve enerjisi sayesinde güçlüdür. İdeallerine ulaşır. Napolyon Çin’den değil, kendi ülkesi Fransa’dan çıkmıştır. Darwin İngiltere’den, Tostloy

Rusya’dan, direniş havarisi örneklerinde olduğu gibi. (1)

Yetkili yerlere yazdığı mektupta, dinin zayıfladığını anlattı.

Çağrısına devam etmişti: “Bunun sebepleri, halkın içindeki insanlar, yeterli derecede bilgili, ahlaklı ve eğitimli değildiler. Çünkü din adamları, halkın içine girerek, onları yeterli derecede eğitmediklerindendir.

“Tanrısızdık, ruhun çıplaklığı ve ruhun yoksulluğudur.”

Özdeyişine göre, İsa Mesih ve Havarileri, halkın içine girdiler, onlara “Sevgi “‘den bahsettiler. Ruhları, kalpleri fethettiler. Şimdi kiliseler çöl gibi. Sessiz. Çünkü insanları etkilemeyen ölü sözler söylüyorlar. Tanrısızlık her şeyin ölümüdür. Vicdansızlık, kaba bencillik, soygun ve ahlakın çürümesine yol açar.” (4)

Beyaz Zambaklar Ülkesinde yaşayan Snellman, yeni filizlenen aydınlar topluluğunun üyesidir. Bu aynı zamanda öğretmen, rahip, avukat ve memurdu. Burada aydın kavramından anlaşılan şunlardır: Aydına göre “toplumun görüntüleri değil, halkın beynini geliştiren iyi eğitim gören bir kısım öncü insanlardır.” Aydınların amacı; işçiyi, köylüyü, daha iyi hayata, refaha ve zenginliğe hazırlayan bir eğitim sahibi yapmak olmalıdır. Bu görüş sahibi aydın, Finlandiya’nın ideal vatansever, hayırsever misyoneri olarak tebliğ eden kişidir. (2) (3)

Snelman, bu idealist örgütçüler (şimdiki karşılığı sivil toplum kuruluşları) arasında olan kişiydi. Halkın içinde en yoksul eğitimsiz insanlara yardımcı olan kişiydi. Yaz- kış ülkeyi dolaşıyor. Zeki kız ve erkek çocuklarla konuşuyordu. Her yerde kendi istisnaları kendi kaynakları olmalıydı. Bizim işimiz kenevirden urgan yapmaktı.”

Bazı kişiler, “kurs murs yok” diyerek itiraz ediyorlardı. Ama başarılı olmak için idealist öğretmenler olmalı, mesleğini sevenler olmalı. Bu büyük kültür -bilim hizmeti dalga dalga dağıldı. Her biri Snellman oldular. Giderek çoğalıp yüzlerce Snellman oldular. ‘Sadece öğretmenler değil, diğer meslek sahiplerinden rahipler, yaşamayı öğretsinler.

.’denildi. Snellman’ın bu çağrısı önemliydi: Halkın anlayabileceği tarzda konuşan Papazlar gibi. Snellman şu çağrıyı yapıyordu: “Bu önder kişilerden Papazlar, kutsal kitaplardaki gibi yaşamayı öğretsinler, halkınıza rehberlik etsinler, halkın içine karışsınlar, doğrulukla, ahlaklı vaazlar versinler. Konuşmaları edebi olmasın, halkın anlayacağı biçimdeki sade anlatımı seçsinler. Anlatım sırası İsa Mesih, Suomi’ye gelince de insanlar Finlandiya’ya gelirse, nasıl konuşursa   öyle konuşunlar. Bu aydın öncü liderlerde aranan bir önemli özellik de vasıf samimiyet(ihlas)olmalıdır. İyilik” denebilsin; yaptıkları çalışmaların adına “İyilik” denebilsin. Aksi çıkarlar öncelendiği için toplum hüsrana uğrar, güven sarsılır, başarısızlık doğar

Eğitim Görevlileri

Helsinki’de Yeni Ulusal Mecliste, genel hükümet toplandı. Finlandiya’yı yöneten İsveç Hükümeti iyi olsa da yöneticileri durumunda olan memurlar, halka iyi davranmıyorlardı. Halk her yönetimden her yönden şikayetçiydi. İsveçli gençler, sorumsuz ve tembeldiler.

Snelman, Finlandiya’da yeni göreve getirilen memurlar, ahlaklı ve çalışkan olmuşlardı. Devlet bürokrasisi düzelmeye başlayınca, Finlandiya, yeniden doğmuş gibi oluyordu.

Kışla –Halk Okulu

Yeni Anayasaya göre, Finlandiya daha bağımsız olmuştu. Kendine ait para sistemi vardı.  İsveç’ten ayrılıp yeni bir devlet kurmuşlardı. Rusya’ya bağlanınca, Fin öğretmenleri kendi çocuklarını eğitmeye başlamıştı. Finli yargıç, Finli doktor ve bürokrasideki memurlar Finli olmuştu. Ordu, İsveç’ ten kurtulup kendi komutanını çıkarmıştı. Ülkede ordusunda “kast” sistemi vardı.  Ordu, tüccarlara, aydınlara ve herkese yüksekten bakardı. Ordunun emir komutasındaki subaylar, askerlerine hiç iyi davranmıyorlardı. Hatta askerlerine “Kışla sığırları “diyorlardı tarihte Avrupa’nın başına belâ olan Napolyon, Rusya dahil her devleti tehdit ediyordu. İngiltere Napolyon’u yenip Sainte Hele adasına hapsetmişti. Avrupa sevinmişti. İngilizlerin bu başarısı, Avrupa’yı hayran bıraktı. Bu nedenle İngilizlerin çok sevdiği, Dünya’da futbol moda oldu. Snellman, Finlilerin futbola düşkünlüğünden söz ederken, kültür emekçisinin olmadığını dile getirmişti.

Finlandiya’da sıtma ve tüberküloz olayları yaygınlaşmıştı. Snellman’a göre gençler arasında, ‘düşünce ve irade tüberkülozunun’ acıları çekiliyordu. Her şey, entelektüel ve manevi olmaktan ziyade, fiziksel güçle karşı karşıya olduklarını gösteriyordu. Bu nedenle, Finlandiya’nın top kovalacak insanlara ihtiyaç yoktu. Finlandiyalıların, ekonomik, sosyal, zihinsel ve ahlaki yaşamlarını yönlendirecek güçlü idarelere ihtiyaç vardı. (6)

Karokep (Kişiliğin Dramı)

Snellman’ın etrafında, gençlerden ve entelektüel insanlardan canlı bir düşünce akımları olmuştu. Finlandiya’nın her yerine yayılmış kültürel misyonerler, kitap toplayıp köylere götürüyorlardı. Seminerler yapılıyor, konferanslar veriliyordu. En iyi okuyucuları, yetenekli öğretim görevlilerini ülkeye dağıtıyorlardı. Kendilerine has kurdukları üniversitelerde; İnançlı, sağduyulu güçlü insanlar ile kültürel uyanışı sağlıyorlardı. Eğitim amaçlı bağışlar çoğalmıştı. Köylüler profesörlere yağ, bal, peynir getiriyorlardı. Eşyalarını veriyorlardı. (7)

Snellman’ın memleketi Kuopio’da yapılan kutlamalar sırasında, tatlıcı Jarvinen kendi hayatını anlatmıştı.

Çektiği zorlukları nasıl aştığında, insanların kendisine nasıl güvendiğini anlatarak, dinleyenlere örnek olmak istiyordu. İtalya gezisi sırasında, Etna Yanardağ’ından fışkıran lavları örnek gösteriyordu. Bu örneğe göre, kendi hayatının bu lavlar gibi fışkırıp zorlukları yenip tatlıcılar kralı olduğundan söz ediyordu. Karakop adında hırsızın hayat hikâyesini anlatmıştı: Bu hırsız polisle çatışıp kaçtıktan sonra, bir daha gören olmamış. Tatlıcı Jarvinen, onu Cenova’da görmüş. Karokep’in karısı öldükten sonra üç erkek çocuğunu nasıl çok iyi yetiştirdiğini anlattı. Johann Karokep, depo memuru olarak çalıştığı fırında, patronunun terazide yaptığı hırsızlık için patronunu dövmüş. Bu yüzden üç ay hapis yatan Karokep hapisten çıkınca, adını değiştirip başka kimlikle yaşamaya başlamış. Bu sırada insanlara ve Tanrı’ya karşı kinle dolmuş. Dövdüğü rahibin yanına giden J. Karokep’e rahip bir öykü anlatır: Bir kilisede görevli bir rahibi şeytan sürekli rahatsız edermiş. Bu durumdan rahatsız olan rahip korkarak, başka yerde görev alır. Yerine gelen rahip, şeytanın bu eziyetlerine karşı hiç aldırmaz, korkmaz. Şeytana karşı etkili sözler söyler, onu kaçırır. Jarvinen, bu öykü deki yaşanmışlık ile kendisini karşılaştırır. Bu iki farklı karakteri sorgulamaya başlar.

Jarvinen, başka konuyu anlatmaya başlar: Bir uçak kazası sonunda, bir adada düşen Robenson Crouse’nin bu adada yaşadıklarını anlatır. Zorluklar karşısında, insanın umudunu yitirmeden nasıl başarıya ulaşabileceğini örnek gösterir. Bu öyküyü herkes bilmektedir. Bu konuşmadan sonra, mesleklerinin kralı olan iki arkadaşının hayat başarılarını anlatır: Birisi Ayakkabıcılar kralı, diğeri yumurtacılar kralıydı. Kendisinin nasıl tatlıcılar kralı olduğunu anlatmaya devam eder. Nasıl meyve fabrikası açtığını anlatır: Çocukların yardımıyla toplattığı vişneleri, elmaları ve ahududuları, bu meyvelerden nasıl meyve suyunu imal etmeye başladığını anlatır. Bu çalışmalarını, başarılı biçimde devam etmiştir. Sonunda Jarvinen, imal ettiği reçellerle ünlenir. İngiliz orman dairesi çok sipariş etmiştir. İngiltere arkasında olunca piyasa güven duymuştur. Reçelleri tüm Avrupa’da hatta ABD’de tanınmıştır. Rusya’dan ünlü Viladimir cinsi vişne, İrlanda’dan şeker oranı yüksek pancar alarak reçeller yapıyor. Köylülere pancar tohumu dağıtıyordu. Jarvinen’in ürettiği reçel markası, en hücra köşelere kadar uzandığı için tanınıyordu. İngiltere’de bu yüklü siparişi ile duyulmuştu. Bu reçeller önce İngiltere’de, sonra Hollanda da Belçika’da, Almanya ‘da Fransa’da hatta Amerika Birleşik Devletleri’nde ünlenmişti. Halkın karnı ne kadar toksa, eli öyle içkiye az uzanır. Reçel kutularının adı, “Ayıklığın misyonerleridir. “Olmuştu. Kadınlar bu duruma daha çok sevinmiştir. (9) Jarvinen konuşmasının sonuna gelmiştir. “Yıllardır verdiğim emeği kutsuyorum. İçimden Tanrıya ait kitabı yazan dâhiye hayranım. Başka ülkeleri fethedenler ülkeleri yağma ve talan ediyorlar. Hâlbuki o ülkenin insanlarını eğiterek onların hayatlarına dokunup, mutluluk sağlayıp, refah içerisinde yaşamaları için devletlerini düzene sokmaları gerekirdi. İskender, Sezar ve Napolyon koskoca devletler kuruyorlar. Halk sıkıntı içerisinde, açlık çekiyorlar. Hâlbuki bu adlarını saydığım yöneticiler, kendi egemenliğini düşündükleri için, kaç defa “ders verdiler.” egemenliklerini yok etti. Bu olaylardan dolayı uyanış olmalıydı. Topraklarını genişletmek önemli değil, içinde yaşayan halkın bilgisi ve vicdanını genişletmesi gerekir.  “İki milyonluk halkın gelişmesi ve eğitimli olması gerekir. Hem kendi yaşamının hem de toplumsal yaşamın mimarlığını yapabilecek insanlardan oluşmasını istiyorum.”

Jarvinen’in bu etkili bu güzel konuşmasını dinleyenler, hararetle destekleyip coşkulu biçimde alkışladılar. Bu isteklere karşı âmin dediler. Bu konuşma Fin basınında yer aldı. Bu fikirler doğrultusunda bazı kesimleri aydınlatmıştı. Bazı kesimler üniversitelere bağışta bulundular. Aydınların ve sorumlu yöneticilerin, halkın refahını artırıcı çalışmalar yapmadıkları gibi halkın geri kalmışlıkları hakkında; yöneticileri suçlu ve sorumlu tutuyorlardı. (10)

Snellman, sınıflar arası karşılaştırma yaparak, halkın her türlü yardıma ihtiyacı olduğunu vurguluyordu.

“Bir orman hayal edin, onu korumaz ve temizlemezseniz, bu ağaçların faydası olmaz. Dev gibi ağaçlar, bir fırtınada devrilir, yağmur sularında çürür. Temiz orman yerine, yüzlerce öteye kadar yayılan sıtma hastalığı yayılır. Alın size iyilik yerine kötülük.”

 Slav yazarı Metternich, Almanları para karşılığında övdü. Mettenich, düşünür, aktivist ve Finli Snellman’ın bu ahlaki konuşmasından dolayı elini öptü. Birlikte yedikleri yemekten sonra ayrıldıklarında, Snellman’a karşı duyduğu saygılı mektuplar gönderiyordu. Daha önce tanışmadığından dolayı pişmanlığını anlatıyordu.

Daha sonraki zamanda, bu Slav yazarın intihar ettiği duyulmuştu. Snellman, yazarın bu şekilde hayatına son vermesinden dolayı üzülmediğini söylemişti. Ona göre, “Eğer bu ünlü Slav yazar, kendi halkına karşı; ahlaklı, erdemli, dürüst ve toplumuna hizmet eden birisi olsaydı; toplumuna önderlik edebilecek derecede kültür havarisi olabilirdi.” (11)

Snellman’ın yazdığı   iki kitap halkına önderlik yapan kişilerin anılarıydı. Bu kitapta “Bir köy doktorunun anıları. Bir köy rahibinin notlarıydı, bu iki kitap üst tabaka halka hitap ediyordu. Bu kitapta, şu cümleleri okumak mümkündü: “Uyanın! Halkın kurtuluşu için elinizi taşın altına koyunuz,” çağrıda bulunarak halkın üst tabakasına çağrıda bulunuyordu. (12). Bu anılardan alınan bilgilere göre; halk kötü şartlarda yaşıyordu. Doktorun anılarından bir bölüme göre şunlar anlatılıyordu:” Çocukluk yıllarımda, halk sefalet içerisindeydi. Bulaşıcı hastalıklar üst boyutlardaydı. Çocukların durumları çok kötüydü. Yedikleri içtikleri sağlıksızdı, mikrop içindeydiler. Yöneticiler kendi zevk ve sefa âlemindeydiler.” Doktorun yazdığı bu kitap ile vatandaşın yaşadığı şartları öğrenen hükümet, doktorlardan oluşan bir ağ kurdu. Her ferdin sağlık sorunlarıyla ilgileniyorlardı. Köylüler yavaş yavaş insanca yaşamanın değerini anlamaya çalışıyorlardı. İyi şartlarda evler hazırlandı, terziler giyecek dikti. Köyler dönüşüme uğradı. Ayakkabılar hazırlanıyor, elbiseler dikiliyor, kooperatifler vasıtasıyla eski yırtık giyecekler yok olmuştu. Hastalıklar kayboluyor, çocuklarda ölüm sayıları azalıyordu. Sağlıklı doğumlar artıyordu. Bu iyi gelişmelere sebep olan doktorun vefatına üzülen halkın yanında, cenaze törenine, ülkenin dört bir yanından gelen insanlar da   katılıyordu. Gençler “Halkın şifacısı diyorlardı. (13)

Rahip Luca Mac Donald Rahip Luca Mac Donald “Güneşin Kitabı” adlı kitabı yazmıştı. Rahipler, eğitimli insanlardı. İncil’e hâkim, hitabeti güçlü, kusursuz ve ahlaklı insanlardı. Sadece dini törenlerde değil, ruhani önderlik görevlerini de yürütüyorlardı. Dine kayıtsız kalan bürokratların ilgisizliğine karşı savaşıyorlardı.

Rahip Luc Mac Donald, Finlilere önderlik ediyordu. Kitabında şu cümleler, dikkatimizi çekiyor: “her şeyi sevin, bütün insanları ve her ulustan mensup insanları (dil, din, ırk, farklı aidiyete mensup insanları) sevin. İnsanları dindar yapan sevgidir. Kitabım, insanları ellerinden değil vicdanlarından yakalıyor. Bu kitap, köylü, işçi, zengin- yoksul insanların vicdanına sesleniyor.”

Sonsuz Mücadele

 Rahip Mac Donald’ın anlattığı bir efsaneye göre; iyi ruh ile kötü ruh karşılaşır. Kötü ruh, insanlara haz göstereceğini anlatır. İnsanların yaratılışında, kendisinden taraf olacağını anlatmaya başlar. İyi ruh arada bir sorular sormaya başlar, karşılığında uygun cevaplar verir. Kötü ruh, insanların isteği biçiminde; rahatı, zevki ve midesini düşündüğünü iddia ederek, kendisinin üstün olduğunu, iyi ruhu inandırmaya çabalar. İnsanların doğuştan var olan hayvani duygularını anlatır. Yemek içmek, eğlenmek ve güzel kıyafetler giymek, insanın özelliği olduğunu söyler. Bu kötü insanlar, düşünce, söz ve eylem satarlar. Vicdanlarını, vatanlarını ve tanrılarını satarlar. Bu tür insanlar ‘Maskeli Balo Kişilileri’ gibidir. Ama bütün bunlar kostümdür. Bunların ruhunda kendilerini beğenmiş aptallar vardır. Her şey sahtedir. Çarpık gösteren aynalar gibidir. Buna karşılık “İyilik gücü” (ışığın gücü) cevap veriyor. Her şeyden şüphe etmek gerekir. Fakat bu şüphe, olumsuzluk bulup reddetmek anlamına gelmez. Ama her şeyin doğru olduğunu kabul etmemelidir. İnsanlar doğanın tüm kanunlarını ve hayatın tüm gizemlerini çözemediler. Doğanın gücünden tam olarak yararlanamadılar. Âmâ umutsuzluğa kapılmadılar, araştırmaya devam ettiler. (14)

“Kutsal Ruh” ve “Kötülüğün Ruh’u” adıyla iki ruh vardır. Bu karşılaşmada, “Işığın ruhu” kazanmıştı. Luca Mac Donald’ın anlattığı bu efsanede ana fikir: Karanlık, yıkıcı güçlere karşı verilen mücadele, hayatı karmaşıklaştırıp zorlaştırır. Kitab-ı Mukaddes’teki Yahudileri (Yahudilerin kitabı) Babil tutsaklığından sonra, Kudüs şehrini ve Kudüs’teki tapınağı tekrar inşa etme hikayesini anlatır:

Yahudiler korkunç katliama uğradıklarından sonra, vatanlarına döndüklerinde; başkentlerini ve tapınaklarını harabe halinde buldular.  Vatanlarını yeniden inşa etmek istediklerinde, düşmanları, işlerini engelliyorlardı. Yaptıklarını yeniden yıkıyorlardı. Fikir işçileri, siyasi hayata parazit gibi olmuşlardı. Memurlar “ücretli aylakları” yeriydi. Yağmalık yapanlar, haksız kazanç sağlayanlar ve rüşvet yiyenler vardı. Toplumun vicdanını zehirleyen yalanlar; kurnazcılık ve aldatmacılık yapıyorlardı. Gençliğin ideallerini söndürüyorlar. Çevrelerine manevi karanlık ekerler, kötülük yayanlardır. Luca Mac Donald’a göre hepsi, karanlığın hizmetkârları olmuştur. Ahlaksız, yalancı, düzenbaz, benciller; işlerine geldikleri gibi hareket ediyorlar. Dinleri ise, rüşvet ve korku dinidir. Onlarla savaşmak için sağlam irade ve ahlaklı duruş gerekir. Işığın ruhu; hayatın ateşini ve vicdan ateşini içinde taşıyordu.

 MacDonald’ın yazdığı kitapta, bahsedilen konu, hep dindarlık üzerinedir. Ona göre, insanlarda uluslarda ve halklarda dindarlık yoksa ne bilim ne felsefe ne sanat ne siyaset ne de teknoloji alanlarıyla; hayatlarını acıdan ve kötülükten kurtarabilirdi. Dinden değil, dindarlıktan bahsediyorum. Dindarlık farklı inanca sahip insanlarda aynıdır, ortak paydada buluşurlar. Dindarlık; herkese ve her şeye karşı tertemiz ışıklı, canlı bir sevgi duygusudur. Hem dostlara hem düşmanlara hem Tanrı’ya hem kurbağalara hem Raffellıo’ya sevgi duymalı. Bu ‘sevgi temelli çözüm,’ basit işçiye cesaret, tutkunluk itaat geliştiren unsurlarını taşıdığından; sizi parlak geleceğe davet ediyorum. Bu çözümde, sevincin yarattıklarını birlikte kucaklayan sevinç güneşiyle aydınlatın. Hayatın parazitleri denen küçük yaratıklar olan faydalı bakteriler olun. Yıkıcılar yani zararlı bakteriler değil, toplumun (eser) yaratıcıları olun. Bu düşünceleri anlatmak yetmez, onu günlük hayata hemen uygulamalıyız. Ne zaman hayatımızı inşa etmeye başlayacağız. İnsanlar aynı günlerdeki gibi acı çekiyor. Çünkü hayatın ateşini, hakikat ve iyilik meşalelerin canlı tufanı gibi olan insan sayısı az. İyi uyumlu bir yaşam kurmaya niyetli insanların sayısı hâlâ yeterli değil. İyilik, aydınlatıcı meşalesini yakıyor, karanlık ruh ise, her defasında, ‘aydınlık meşalesini’ söndürüyor. Âmâ ‘İyilik meşalesi’ yorulmadan usanmadan aydınlık meşalesini yeniden yakıyor. Karanlık artık pes ediyor, iyilik galip geliyor.

                       Son Kitapta Geçen Karakterler

*Finlandiya’da yaşayan İsveçliler, (Finlandiya halkını aşağılayarak yönetenler) Finlandiya askerleri, köylüler, devlet adamları, Öğretmenler, Rus Çarı, Memurlar, Subaylar, din adamları….

*KişilerYazar, Johan Wilhelm Snellman (İdealist eğitimci, aktivist gönüllü vatansever bir aydın), Jarvinen (Bal tüccarı, iş adamı), Krokep (Jarvinen’in   çalışmalarına destek veren ülkesi için çalışkan arkadaşı), Robinson () Thomes Gulbe (yoksulluktan yumurtacılar krallı olan iş adamı. Bağımsızlığın kavuşan ülkesine; ekonomik ve soysal gelişimine katkı sağlamış iş adamı) ve Okunen (toplumda zorlukları yenerek başarı kazanan kişiler.), Katokep ( ),PapazMc Donald. “Güneş kitap” adlı kitabın yazarıdır.

*Bu kitabın içerisindeki etkileyici hikayelerden çıkarılan dersler ve toplumun dönüşümünü sağlayacak adımların atılması için yapılması gerekenler.

*Din adamı olan Luca Mc Donald, ilgi çekici hikayeleri ile topluma dini motifler çerçevesinde yön veren ve hedef gösteren kişidir. Halkını, aydınlatırken, yaşanabilecek zorluklar karşısında verdiği mücadeleyi anlatır. Bu din adamının azmi Finlandiya halkına çok iyi bir örnek olmuştur.

*Sonuç: Bir gencin içinde yaşadığı toplumu için yapacağı ufacık bir adım; ailesini, mahallesini şehrini değiştirebileceğine inanması önemlidir. Bu bilgi ve beceriyle donanmış genç: inanç, azim ve üstün çabasıyla hedeflediği başarıya ulaşacaktır.

Bu genç, kendinde var olan enerjisini, kazandığı üstün eğitim   donanımıyla güçlenmeli. Bu sahip olduğu enerjisi sayesinde ülkesine borçlu olduğu sorumluluğu yerine getirmiş olur. Gençler, şehrinin ve ülkesinin nasıl kalkındığına örnek olabilecek mucizevi çalışmanın kahramanı olacaktır. Bu kahramanların sayısı arttıkça milletini, halkını ve şehrini ve sonunda ülkesini refaha kavuşarak; bağımsız bir vatanda yaşamanın mutluluğuna sahip olacaktır.

*Bu çalışmaların ilmi ve istişare ortamında, ülkesinin “makus talihini” yenerek, olumlu yönde bir dönüşümünü sağlayanlara örnek oluşturmaktadır. Bu dönüşümde ilk adım, önce inanmak, sonra çalışarak, halkını inandırmak olmalıdır. Bu amaca ulaşmak için disiplinli, azimli ve iradeli biçimde çalışarak, uygulamalar yapması. Bu biçimde milletini arkasından sürüklemek şartıyla; birlik, dayanışma ile başarıya ulaşabileceğini kanıtlamaktır. Bu inançla bilimin gücüyle kalkınabileceğini ifade etmelidir.

Bu inanç ve irade içinde kendimizi; şehrimize ve vatanımıza adarsak, halkın içinden yetişen yöneticiler de bu özelliklerde olduğu için şehrimiz, ülkemiz refaha ulaşacaktır. 

*“Sadece kendimiz aydınlatmak değil; ailemizden başlayıp çevremizi de aydınlatmalıyız.”

                                   ---------------------------------------------

F-YER ADLARI

Suomi (eski Finlandiya)

İsveçliler

Bataklık anlamında “Suomi”

Petwersburg. Finlandiya’dan 3,5 saatlik uzaklıkta Moskova şehri

----------------------------------------------

G-KİŞİLER

*Grigoriya Petrov: Yazar

*Johan Wilhelm Snellman: Fin aydını

*Papaz McDonald: Aslen İsveçli papaz. Finlandiya’nın kendi benliğine kavuşması için ülkesinin gelişmesine yönelik; çevresinde yol haritası çizerek, yardım eden din adamı, misyoner kişi. Güneş Kitabı” eseri yazarak, halkın aydınlanmasına destek olan kültürel destek sağladı.

 *Öğretmen, din adamı, avukat ve memurlar….

“Şunu unutmayalım ki, insanları uyandırmayı amaçlayan büyük çalışmalarımıza, yeni başlıyoruz, biz yeni bir ülkenin öncüleriyiz. Halktaki cehalete karşı mücadelenin tüm ağırlığını sırtımızda taşımalıyız. Başlangıçta biz bekleyen övgü ve sempati değil, ağır fedakârlıklardır. Kendini feda edeceklerden bahsediyorum.” Snellman (s.14)

 *Jukko Jarvinen reçel üreten tüccar

*Okunen: Ayakkabı üreten iş adamı

*Gulbe: Yumurta satıcısı iş insanı

 

H- ESERDEN SEÇİLEN BAZI CÜMLELER

*Acele kararlar vermeyin, Küçük kişisel çıkarlarınız ve endişelerinizin peşinden koşmayın, kurtçuklar gibi (s.5)

*Kahraman, kalabalığı alevlendirir, ancak bunu halkından aldığı ateşle yakar. (s.8)

*Benim yaptığım iş: Karanlık köşelerde, canlı kandiller yaktım ve daha iyi aydınlatmaları için onlara yağ takviyesi yaptım. (Snellman)

*İnsanlarla ilişkilerinizde, onların eğitimcileri olun. (s.12)

*Bir ülkenin toprakları sulanması zordur. Bunun gibi halkın ruhsal susuzluğu da böyledir, Her yerde kendi insanları, kendi kaynakları olmalı. (S14)

* Şunu unutmayalım ki, insanları uyandırmayı amaçlayan büyük çalışmalarımıza yeni başlıyoruz. Biz yeni bir ülkenin öncüleriyiz. Halktaki cehalete karşı mücadelenin tüm ağırlığını sırtlarımızda taşımalıyız. Başlangıçta bizi bekleyen, övgü ve sempati değil, ağır fedakârlıklardır. (s.15)

*Halkı unutmayın. Hepiniz halkın arasından çıktınız. Peki hangisini tercih ediyorsunuz şimdi? Eğitimsiz kardeşlerinizden kaçmayı mı yoksa, insanların yaşamlarını daha iyi hale getirmeyi mi? Kitlelerin uyanışı için ne yapıyorsunuz? (s.16)

*Halkın içine, doğrulukla ve hakiki vaazlarla(öğütlerle) karışın. Edebi dille onları uyutacak şekilde konuşmayın. (16) Sade16) Sade bir dille konuşun.

*Tanrısızlık ruhun çıplaklığıdır. (s.18)

*İnsanları kurtarın. Onlara Tanrı’yı verin. Ölü dini formülleri değil, ruhun içinde yaşayan sahici bir Tanrı verin. (19)

*İlkel kötülük ve vahşilik, genellikle fırtınalı denizin alçaklara taşması gibi yayılır. Kendimizi, kanlı sellere karşı, duvarlarla savunmalıyız. (s.25)

*Dış temizlik ile eş anlamlı olarak, iç temizlik de önemlidir. (s.27)

* “Küfür, köpek havlamasından beterdir. Zihinsel ve manevi kültürsüzlüğün belirtisidir. Kahramanlığınızı göstermek istiyorsanız; asil ve daha güzel yollar arayın: Spor yapın, uzun süre iyi yüzmeyi öğrenin. Kayak yapmayı çevik olmayı öğrenin. Şarkı söylemeyi, müzik aleti çalmayı öğrenin. Güzel dans etmeyi öğrenin. Toplum içinde nezaketi öğrenin. İlgili bir sohbet arkadaşı olun. Anlamlı hikâyeler okuyun ve dinleyin, onları aklınızda tutun. (Konuşmalarınızda sırası gelince toplum içerisinde, sohbet sırasında karşınızdakilere anlatın)” (s.28)

*Vatan için ölebilmeliyiz. Ama öncelikle görevimiz, yaşamak olmalı. Vatan için çalışmak esas olmalı. Vatan için yaşamak, daha çok kahramanadır. (s.29)

*Avrupa’daki eğitimsiz gençler arasında futbol, bir din haline gelmişti. (s.32)

* Finlandiya ‘da top kovalayacak insanlara ihtiyaç yok. Finlandiyalıların ekonomik, sosyal, zihinsel ve ahlaki yaşamlarını yönlendirebilecek güçlü önderlere ihtiyaç var. (s.37)

                            

* “Bataklık ülkesi Finlandiya, sıtma ve tüberküloz için bir “üreme alanıdır. İnsanlar çok büyük zarara uğruyordu. Ama aynı zamanda “düşünce tüberkülozu, irade tüberkülozu, manevi tüberkülozu da var.”  Diyordu Snellman. (s.34)

*Bilim, sanat, ticaret sanayi alanında, doğru mevzuatlarla halklar vatan topraklarını geliştirmek için mücadele etmelidir. (s.37)

* Çocukların belki karınları doyuyor, iyi giyiniyor, sağlıklarına dikkat ediliyor; ancak zihinlerinin ruhlarının sağlığı, saflığı ve güzelliği için çok az emek sarf ediliyor. ((s.39)

*Ebeveynler, çocuklarının daha küçük çağda, dik başlılığından, yozlaşmalarından, laf dinlememelerinden sürekli şikâyet ederler. İyi ama çocuklarını ilk bozan kimdi? Kim söz dinlememelerini tavsiye etti.? (Kim model oldu evlatlarınababalar. sevgili anne ve babalar..(s40)

*Herkes bir şey vermeden, sadece hayattan bir şeyler almak istiyorlar. Hayata egoist, soyguncu, sömürücü ve parazit olarak adım atıyorlar. Parazit yaşamda bilgelik arıyorlar. (s.42))

* Yaşam bilgeliğini çocuklara uzun yıllar aşılayan aileleridir. (s.42)

* Çocuğun zihnini, gençliğin ruhunu işlemeden bırakırsanız; üzerinde ısırganlar, dikenler ve yabani otlar bitmiş ve işlenmemiş tarlalara benzerler…. Çocuk yetiştirmek sadece aile içi mesele değildir, bu bir toplum ve devlet meselesidir. (s.42)

*Karokep, “Hapishanede yatarken, cezamı çekip tahliye olduktan sonra ne yapacağımı düşünüyordum.”

* “Amerika’yı keşfetti insanlık. Arkasından yağmaladı, yine de fakir kaldı.”

“Tanrı sevgisi” uğruna, gösterişli tapınaklar inşa ettiler, tapınakların önündeki meydanlarda binlerce insanı yaktılar. Tanrı’ya duydukları sevgi adına öldürdüler. Bazıları da Tanrı sevgisi uğruna öldü. İnsanlara ve Tanrı’ya karşı kinle dolmuştum.”

“Eğer yapabilseydim bütün riyayı ve aldatmacayı yok etmek için dünyadaki her şeyi yok eder, herkesi öldürürdüm.” (s.57)

*Kendi aydınları olmayan ülke zavallıdır. Ve sadece aptal cahil ve kitleleri ezen zalimler, aydın düşmanı olabilir ki gerçekten düşmanıdırlar. (s.58)

*Halkın aydınlara ne kadar ihtiyacı olduğunu biliyorum. Bu yüzden bütün cesaretimle size şunları söyleyebilirim: Zekânız ayrıcalığınız değildir. Size iktidar kurma, cömert bir yaşam sürme hakkı tanımaz. Siz halka ışık tutmak için varsınız. (s.59)

*İnsanlık her zaman kocaman bir çocuk gibidir. İnsanlar küçük çocuklar gibi kavgalar, tartışmalarla anlaşmazlıkları çözerler. (s.65)

*Hâlâ bana öyle geliyor ki dünyadaki insanların çoğu, yamyamlık çağını atlatamadı, sadece yeni bir hale bürünmüş oldu. (s.72)

*Devletler sınırlarını genişletme konusunda ısrar ediyorlar. Oysa o genişleyen sınırlar içinde ne toplumsal bilinci ne de halkın bilgi ve vicdanını geliştiriyorlar. (s.73)

*Devlet denilen varlık, üst katları geniş pencereli, yüksek tavanlı aydınlık odalara sahip; alt ve bodrum katlarında kasvetli, nemli, dar, nerdeyse tamamen penceresiz büyük kale gibi görünmemelidir.

(s.77)

*On milyonlarca en değerli ağaçtan oluşan bir orman hayal edin. Kimse ona bakmaz, korumaz ve temizlemezse bu ağaçların ne yararı olur? Bu dev ağaçlar fırtınalarda devrilir, yağmur sularında çürür. Güzelim orman bir bataklık, sıtma yuvası haline gelir. Temiz orman havası yerine, yüzlerce kilometre öteye sıtma hastalığı yayılır. Alın size iyilik yerine büyük bir kötülük. (s.78)

* Bu eski saray tilkisi Metternich, İnsanları kendine çekmenin tek bir yolunu biliyordu, o da rüşvet. Bu alanda uzmanlaşmış özel çalışanları vardı. Kimi ne zaman ve nasıl satın alabilecekleri üzerine kafa yoruyorlardı. (s.79-

*Bu dönemde, rüşvet yoluyla kolay kazançlar elde etmek, adeta toplu bir din haline gelmek doğal hale geldi. Aydınların büyük bir bölümü Metternich ‘in uygulamaları sonucu kirlenmişti. Onlara önderlik edecek idealler, öncüler kahramanlar eksikti. (s.80)

*Düşünün ki olağanüstü yetenekli, nadir bir adam geniş bilgilere parlak edebi yeteneğe sahip. Ya sonuç?  Zevk ve eğlenceye düşkün, kumarbaz, müsrif alemini ve kendi onurunu satmış birinden bahsediyoruz. Oysaki terbiye alsaydı, gençliğinde yaşamı boşa harcamak yerine, kitlelerin zihinlerin ve kalplerinin ateşlemenin önemi anlaşılmış olsaydı, kendi halkına önderlik bir kültür havarisi olabilirdi. (s.84)

*Doğuştan zeki milyonlarca insan hayatları boyunca hayvanlar gibi cahil yaşamaya mahkûm bırakılıyor. Sayısız küçük kardeş kalabalığa acımasızlığa teslim ediliyor.

*Özellikle iki kitap fazla ilgi gördü: İlki bir köy doktorunun anıları, diğeri, “Bir Köy Rahibinin Notları. Bir eleştirmen, düşünen ve halk için kalbi çarpan herkes, bu iki kitabı da okumalıdır. Diyerek göklere çıkartıyordu. (s.84)

*Ortaya konan manzara korkutucu ve ürkütücüydü. Dante’nin cehennem tasvirlerinden daha korkunç.

Dante’nin cehenneminde insanlar, günahları için acı çekiyor, bu eser kurgulanan bir edebiyat eseridir. Burada ise gerçeğin korkunç tezahüründen bahsediyoruz. (s.86)

*Sonunda doktor bir gün öldü. Bu adam arakasından övücü sözler söyledi: “minnettarız. Halkımız senin anıtını dikmek istiyor. Buna gerçekten layıksın; ama en güzel anıtın biziz işte.”

“Bizler yeni ve sağlıklı gençler arsında, her birimiz yaşayan birer anıt olacağız, tüm Fin aydınlarına, memleketine ve halkına nasıl hizmet edilmesi gerektiğini hatırlatacağız. (s.92)

*Mc Donald, insanların hayatlarını ve çektikleri çileleri ustaca resmediyor, (s.95)

*İşte kilisemiz bana öyle boş, unutulmuş işe yaramaz değirmen gibi görünüyor. Çark dönüyor, taşlar dönüyor ama un yok, çünkü değirmene tahıl döken yok. (s.97)

* Önce inanç olmalı, sonra yöntemler ve tanımları gelmelidir. Tanrı inancını, dindarlığı uyandırın. (s.98)

* Herkes yaşayan bir enerji santrali olmalı. (s.99)

*İsa, “Sevgi, sevgi, sevgi, insanları sevin. Tüm dünyayı sevin. Sözlerini tekrar ediyordu. Mac Donald. (s.100)

* Kitabım, insanların ellerinden değil, vicdanlarından yakalıyor. (s.101)

* Tamam   kabul tembeliz, aptalız. Ama nasıl daha iyi olunur? Bize hayatımızı yeniden nasıl düzenleyeceğimizi öğretin. Neyi, nasıl yapacağımızı öğretin. (s.102) Tembel asalak ya da soyguncu olmamız bizim suçumuz değil, bize diğer türlüsünü öğretmediler halde siz öğretin. (s.1003)

*Her biriniz hayatın içinde bulunduğunuz yerde, işinizle ve yaptıklarınızla parlayın. Ocak odunla doldurulduğunda, “Ne yapmalıyım diye size sormaz, (ateşlerseniz)hem insanları hem evi ısıtır. (s.103)

*Benim görevim herkese ne yapması gerektiğine dair, akıl vermek değil, her birinizde değişim ihtiyacı uyandırmak esas olmalıdır. (s.103

*Herkese ve her şeye karşı, tertemiz, ışıklı, canlı bir sevgi duygusu beslemeliyiz. Hem dostlara hem düşmanlara hem kurbağalara. Hem Raffaello’ya hem de basit işçiye… (s.105)

*Halk kitlelerinde, sistematik olarak, hukuk ve disiplin duygusunu, bazen vatanseverliği, bazen küçük meydan okumaları ve şovenizmi geliştiren uluslar da oldu. Amaçları halkı uyandırmak ve geliştirmek girişimciliği besleyip güçlendirmek, zihin ve irade güçlerini

Sağlamlaştırmaktı. (s.105)

*Mac Donald, dünyanın dört bir yanındaki halk ve uluslarda dindarlık kültürünün yerini, yüzlerce dinin doğma ritüellerden ve ayinlerinin olduğunu söylüyordu. (s.105)

* Hayatın parazitleri, yıkıcıları değil; yaratıcıları olun.

Sonsuz Mücadele

(Rahip Mac Donld’ın anlattığı İyi ruh ile kötü arasında yaşanmış efsane:

‘Bir gün bu iki ruh karşılaşır. Biri kötülüğün, ölümün, şiddetin ve yalanların ruhudur. Diğeri ise hakikatin, iyiliğin, neşenin ve yaşamın ruhudur. Karşılaşır karşılaşmaz; hangisinin daha güçlü olduğunu tartışmaya başlarlar. Delila (Çok güçlü Şimşon’un kız arkadaşı, düşmanlarına Şimşon’un zaafını söyleyip ihanet eden efsane kahramanı kız.) ve Şimşon (doğaüstü güçleri olduğuna inanılan İbrani efsanevi kahraman) (s.118)

İyi ruh ile kötü ruhun karşılıklı çarpışması sonunda, iyi ruh, Finlandiya’nın gelişmesine temelini oluşturduğundan,

Deniz kenarına Mac Donald’ın anıtı dikiliyor. Yanına Finlandiya’yı bağımsız ülke yapan diğer vatanseverlerin heykelleri yapıştırılmış durumda, fener gibi çevreyi aydınlatıyor. Nüfusu küçük ancak ruhu büyük Suomi (Finlandiya)dünya durdukça varlığını

Sürdürecektir. (s.126)

I- DİL ANLATIM VE ÜSLÛP ÖZELLİKLERİ

 Deneme yazı türünün öğretici özelliğini taşımasından dolayı daha sade üslûp kullanılmalıdır. Divan edebiyatında kullanılan süslü ve bol sanatlı (mecazlı) üslûp kullanmaması gerekir. Anlam oyunlarına başvurulmamalıdır. Yüksek üslup da ise, inandırmak zorunda olanlar değil, ciddi ve ağır uzun cümlelere olmamalıdır. Bu kitapta, mümkün olduğu kadar, kısa cümlelerden oluşan tasvirlere yer verilebilirdi. Konuya bağlı üslup olmalıdır. Fikir üreten bir üslup olmalıdır. Okuyucu seviyesine göre üslup olmalıdır. Yazarların yaş durumuna göre üslûp da önemlidir. Yazarın didaktik bir üslubu vardır.

Deneme yazı türünde açıklayıcı anlatım biçimi kullanılabilir. Fakat makale gibi ispat zorunluluğu olmayan, ama düşünce yazısı olmalıdır. Cümleler, konuya uygun bağlantıları kurularak sonuca doğru gidilmelidir. Deneme yazı türüne başvurulurken, açıklayıcı anlatım biçimine başvurmak zorunlu değildir. Her türde olduğu gibi, diğer anlatım türlerinden de faydalanılabilir. Bu karşılaştırmalı bilgilerden sonra, bütün yazılarda kullanılan; giriş, gelişme, sonuç sıralamasına uyarak, bu deneme yazı türündeki bir yazı planı kullanılmaya uyulmaya çalışılmıştır.

  Deneme türünde, kullanılan anlatım yolu, tanımlamadan başlar. Dilbilgisi kurallarına ve noktalama işaretlerine uymalı. Bu eser çeviri olduğu için noktalama işaretleri üzerine değerlendirme yapmak güçtür. Bu gerektiğinde, sayısal verilerden, grafik ve   haritalardan faydalanabilir. Eserin çeviri olması, bazı sıralamaya yeterince uyulmadığı söylenebilir. Bütün bunlara rağmen olayların açıklanmasında sorun yaratılabilecek durumda olamamıştır. Son zamanlarda kullanılan “post öykü” türüne benzerliğinden söz edilebilir. Yayınevi bundan sonraki baskılarında, bu durumu göz önüne alacaktır umarım.

 

                                           II. BÖLÜM

                    “BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE “KİTABINDAN

                                    BOLVADİN’E BAKIŞ

Giriş

A-Bol-Dav, (Bolvadinliler Dayanışma Vakfı,) Bolvadin’de eğitim- öğretim gören liseli öğrencilerin, “Beyaz Zambaklar Ülkesi” kitabından ilham alarak; Bolvadin’de bir kültür-eğitim projesi düzenlemiştir.

Bu projeyi Bol-Dav, “Okuduğunu anla, yorumunu kat, geleceğe katkını sağla. Sloganıyla liseli öğrencilere yönelik, ‘Ödüllü Deneme Yarışması’ açmıştır.

Bol-Dav’ın amacı, Bolvadin’in gelişmesi ve kalkınması hakkında, Bolvadinli liseli gençlerin duygu ve düşüncelerini, ifade etmelerine imkân sağlamaktır. Bolvadin’de köklü bir sivil toplum örgütü olan Bol-Dav’ın bu faaliyeti ile Bolvadin’e kültürel anlamda önemli bir katkı sağlamak istenmiştir.

 *

 &-Afyonkarahisar’ın kadim kenti Bolvadin’in gelişmesi üzerine, yıllardır her yaştan, her konumdan ve seviyeden insanların fikirleri konuşulup tartışıldığı bilinmektedir. Bolvadin kültürüne her alanda sunulan   hizmetler devam etmektedir. Devam edecektir. Kültür sanat alanında” Durumdan vazife çıkaran Bol-Dav,” Bolvadin için; fayda sağlayan her türlü etkinliğe, destek vermek istemiştir. Bu nedenle kollarını sıvayıp yeni bir projeye daha imkân hazırlamıştır.

İçinde bulunduğumuz zaman diliminde; Bolvadin aidiyeti enerjisiyle, yüreğinde ve aklında hizmet aşkı taşıyan genç kuşakların bu yeni projeye ilgi göstermeleri, toplum için ayrı bir önem ve değer katmıştır.

Bu anlamda, bu projenin birkaç noktanın altını çizmek gerekecektir:

 Acaba Bolvadinli liseli gençlerin, toplum meselelerine yönelik bakış açıları ne durumdadır? İçinde yaşadığı kentinde varsaydığı sorunlara karşı, ne gibi çözüm önerilerini düşünüyorlar? İşin can damarını oluşturan bu başlıktaki irdelemenin sonunda, sorunların şeffaf biçimde paylaşarak, nasıl yazılı biçimde sunacaklardır. Hangi çözüm önerilerini “Öncelikle” sunacaklardır.

*

Bol-Dav’ın “Deneme Yarışması” projesi içerisinde, öğrencilerin kompozisyonlarının içerikleri, konuya katkı sağladığını söyleyebiliriz. Bu durum memnuniyet vericidir. Bolvadin liselerinde öğrenim gören öğrenciler, ilçelerinin gelişme ve kalkınmasına yönelik, değerli duygu ve düşüncelerini aktardıkları için, Bolvadinli liseli gençlere teşekkür ederiz. Bu çalışmaya bilinçli ve istekli biçimde katkılım sağlamaları, onur verici bir davranış olduğunu söyleyebiliriz.

Bu kompozisyonlarda sunulan çözüm önerileri, “komprime “edilerek uygulamalara sokulabilir. Benzer projelerin   devamını istemek, başta Bol-Dav’ın, sonra Bolvadinli hemşerilerimizin en samimi dileği olacaktır, umarım.

*

                                  Gelişme ve İlerlemede Bolvadin

 

Kitabı değerlendiren: Yörükzade Hikmet ÖZDEMİR

 

BOL-DAV BOLVADİNLİLER DAYANIŞMA VAKFI

Paylaş