KİTAP TANITIMI
Yörükzâde Hikmet Özdemir
Kitabın Adı :BOLVADİNLİ MEHMET SİNAN BEYİN HARP HATIRALARI
Kitabın kapak yazısı :bolvadinli mehmet sinan beyin harp hatıraları
İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI
Tel:(212)2523991 e posta:www.iskultur.com.tr
Editör:Özlem Çekmece
1. BÖLÜM
Yayına Hazırlayanlar:Servet Avşar,Hasan Babacan,Muharrem Bayar
1.Basım :Haziran 2011
ISBN:978-605-360-313-9
Sertifika No:16053
İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI Tel:(212)2523991 e posta:www.iskultur.com.tr
Kitabın Bazı Özellikleri 13.5x19,5
İkinci hamur kağıt baskı,239 sayfa,renkli kapak. Kendine ait bir, birkaç savaş alanı olan toplam 11 fotoğraf ve 10 sayfaları osmanlıca yazılarının fotokopisi ,kitabın sonunda 7 sayfalık dizin bölümünden oluşmaktadır.
3.BÖLÜM
İÇİNDEKİLER LİSTESİ (V.Sayfa) 29 Bölüm Başlıklarının adı.
SUNUŞ: VII.XI.Sayfalar,Mülazım Mehmet Özgen’in Hayatı.
KONULARIN ANLATIMI : 1.-220.Sayfalar.
EKLER: 220.232.Sayfalar
DİZİN : 233. 239. Sayfalar
4.BÖLÜM
Romanın Kahramanları
Baş kahraman: Mehmet Özgen (Türk topçu subayı)
Diğer kahramanlar Salih Bey (İstihkam Subayı)
Hamdi Bey (Harbiyeden subay arkadaşı)
Mehmet Ali bey (Arapça topçu subay
Kastamonulu Raşit Çavuş,Ali Çavuş
Yüzbaşı Yusuf Bey
Adı Geçen Kişiler:
Kazım Karabekir Paşa(Şark kuvvetleri Ordu Komutanı)
Ali İhsan Paşa (Kolordu Komutanı)
Mustafa Kemal Paşa (Batı Cephesi Komutanı)
Halid Paşa Onikinci Tümen Komutanı)
İsmail Hakkı Bey (Grup Komutanı)
Kurmay başkanı,diğer Komutanlar.
Romanda Geçen Sivil Vatandaşlar: Van valisi Cevdet Bey
Hatıratta Adı Geçen Ağalar: Şeyh Abdürrezzak Ağa,Mirza Ağa,Ebu Talip Ağa,Şeyh Hüseyin Ağa,Şeyh Ebul Hasan Ağa,Hacı Sadık Ağa,Şeyh Ömer,Seyyid Taha
Simko Aşiret Reisi Serdar İsmail Ağa ve eşi Muteber Hanım.
Diğerleri: İngilizler,Araplar ve Ermeni halkı ile diğer vatandaşlar.
Yer İsimleri: Bolvadin, Kars,Sarıkamış,Erzurum,SelimKöyü,EbuGarare(İran), Kirmanşah,Savaçbulak,Eriva, Van.
5.BÖLÜM
KİTABIN GİRİŞ BÖLÜMÜ
Yayına Hazırlayanlar:Servet Avşar,Hasan Babacan,Muharrem Bayar
Kitabın yazarı tarafından yazılan Osmanlıca metni yukarıda sözü edilen bu üç kişinin bugünkü Türkçemiz ile hazırladığı “ bolvadinli mehmet sinan beyin harp hatıraları.” Adlı eserini okuyup bu eser hakkında bir tanıtım yazısını siz okuyucularıma yazma ihtiyacını hissettim.
Kitabın ilk sayfalarında şu şekilde bir giriş bölümü yapılmış:
Bolvadinli Mülazım Mehmed Sinan Özgen(1890-1956)Yıllarında yaşamış bir Türk subayıdır.Bolvadin Kaymaz Mahallesindeki Mahmud Efendi mahalle mektebinde ilköğrenimini tamamladıktan sonra, Afyon’da Karahisar’ı Muallim Mektebini 1910 yılında bitirdi.Afyon’un çeşitli köylerinde öğretmenlik yaptı.Birinci Dünya Savaşı çıkınca topçu subayı olarak silah altına alındı.İstanbuldaki görevinden sonra,1915 yılında Çanakkale Savaşına katılır.Bu hatıratında katıldığı savaş cephelerindeki yaşadıklarını kaleme almış.Kendisinden kalan bu hatıraların metinleri ele geçince,üç araştırmacı tarafından bugünkü Türkçeye çevrilerek Türk Edebiyatına kazandırılmıştır.
6.BÖLÜM
Kitabın Özetİ(Yazarın kendi ağzından)
“O günlerde doğu ve batı taraflarında zorluk yaşayan orduların durumunu kavrayan müttefikler, Cihan Harbi’nden galip gelebilmek için Türklerin en zayıf olarak tahmin ettiği Çanakkale Boğazı’na bir hamle yaparak saldırıda bulundular.Çünkü Enver Paşa’nın yaptığı Sarıkamış harekatı ile Cemal Paşa’nın Süveş Kanalı üzerine yönlendirdiği taarruz hareketi sonunda ortaya çıkan zaafiyetten faydalanmak istemişlerdi.Müttefiklerin donanması,İstanbul’u işgal etmek ve Türkleri harb dışı bırakmak için 18 Mart 1915 günü,taarruza geçti.”
“Bütün Marmara kıyıları Türk topçular vasıtasıyla donatılmıştı. Yamaçta bekleyen Türk topların ateşlenmesiyle Düşman donanması perişan olmuş,kaçabilenler kaybolmuştu.”
“Cepheninin durumu feci idi.Çanakkale’de birçok harp malzemesi eksik olduğu halde; Türk ordusu,dişe diş süngü savaşı sonunda, düşmanı pes ettirmiştir. Anafartalar ve Sebdülbahir mıntıkasında ,akla ve hayale sığmayan her çeşit düşman harekatı,-Mehmetçiğin verdiği ağır zayiat karşılığı da olsa-karşı harekatlarla önlenmiş ve durdurulmuştu.”
“Birinci kolordu komutanı tarafından İstanbul’a göreve gönderildik.Oradan, Almanların gönderdiği 4000 esiri,tren yoluyla Araplar, Alman askerlerle birlikte Bağdat’a vardık.”
“O anda,İran sınırındaki farklı Türk lehçesiyle konuşulan Hanikin şehrinde,Ruslar ile Osmanlı kolordusu karşılaşınca, Ruslar büyük bir hezimete uğrayarak geri çekilmişlerdi.Çünkü Türk erlerin tüm ihtiyaçları karşılanıyor,komutanlar da değişik taktikler uygulayarak savaşta üstünlük kazanıyordu.”
“İngilizler Ruslarla birleşerek bizim orduyu sarmışlardı.İngiliz ordusunun bir kısmının Kızılhaç çadırlarında gizlendiklerini gören Kolordu komutanı Ali İhsan Paşa, çadırları ateş altına aldırma emrini vererek bu hileyi bozmuştu.”
“Bu arada Ruslara yardım eden Ermenilerin durumunu,meclisi mebusan vekillerin incelemesi ve izinleri sonunda, tehcirlerine karar verilmişti. Hatta tehcir sadece Ermenilere değil; Rumlara da uygulansaydı, sonradan ortaya çıkan durumlardaki, Rum-Türk problemleri olmazdı.(Hepsi de Anadolu’da erirdi.)”
“Bu sırada İngiliz kuvvetleri orduyu arkadan çevrince, Ali İhsan Paşa, zayiat verilecek de olsa ablukayı yararak geri çekilmeyi emrediyordu.Ama grup komutanı İsmail Hakkı beyin pasif kalmasıyla ordu, Kafkas tümeniyle buluşamadan,İngiliz düşmanı yoğun kuşatmasına dayanamadığımızdan biz esir olmuştuk(29 Ekim 1918.)”
“Ali İhsan Paşa da mütarekeyi imzalayınca,İngilizler,Musul’a Türk bayrağı yerine, İngilizlerin haçlı bayrağını dikmişlerdi..Mustafa Kemal’in ordusunun bir kısmı düşmana teslim olmuş,ordu dağıtılmıştı.Birinci dünya Savaşı sona ermişti.Mondros Mütarekesi şartları kabul edilerek,Vahdettin tarafından gönderilen heyet, Sevr antlaşması imzalanmıştı.Esirlerin içinde ben de Tikrit’e sevk edilmiştir.Üç gün deniz yolculuğundan sonra Dekovil denen esir kampına getirildik. Esir kampında, İngilizler ve Ermeni subayları yoklama alıyorlardı. İçimizden, duruma tepki gösterip direnenler de göğüslerine; ‘Ya hürriyet! Ya ölüm!’ yazarak, göğüslerini açıp ortalarda cesurca dolaşıyorlardı.”
“Harbiye’den arkadaşım Hamdi bey ile bu esir kampından firar etmeye karar vermiştik.Kastamonulu Raşit Çavuş bize kaçış planı yaptı:İkimizi de hasta edip revire kaldırmamızı sağlayıp hastaneye kaldırılacaktık.Sonra da bir fırsatını bulup kaçacaktık. Yanımıza ,Ispartalı Salih’ı da alarak; iyi Arapça bilen Topçu Mehmet Ali ve Ali Çavuş’dan yardım isteyerek birlikte kaçacaktık.Kaçmak için gönüllü askerlerle birlikte gün ağarmak üzereyken, hastanenin arkasındaki ıssız araziden kaçmıştık.”
“Hurmalığı geçip çöle doğru yönelerek,arkamıza bakmadan kaçmaya devam ediyorduk.Sekiz on kilometre yürüyünce, bir nehirin kenarına varmıştık. Gün ağarınca nehirin kenarındaki kayık sahibi bir Arap’a para verince,bizi sandalıyla ırmağın üzerinden karşı kıyıya indirdi. Arap bize Şeyh Abdürrezzak’ın yanına gidersek bizi misafir edebileceğini söylendi.Orada bir gün kaldık.Yanımıza verdiği rehber ile Ebu Talip’in yanına varmıştık.Elinde getirdikleri mektubu Şeyh Hüseyin’e vererek getirdiklerini de teslim edeceğini söylediler. Develere para karşılığında binerek, yolculuk yapmaya çalışıyorduk.. Bu saygı değer ve iyilik sahibi Şeyh Ebu Talibin elini öperek ayrıldık. Bu çöl sıcağından, çok perişan vaziyette yerlere serilmiş iken; kadınlı erkekli bir kafileden gelen genç hanımlar, ellerinde ayranlar getirip bize içiriyorlar,bir de yüzümüzü yıkıyorlardı.Biz bu duruma,hayret etmiştik.İki yıl önce, bir Türk erinin karnını diri diri yararak altın arayan Araplar yerine, bizden hiçbir menfaat beklemeden iyilik yapanlar da Araplardı.Şu var ki Osmanlı devleti kağanlarından Abdülhamid’in onlara yaptıkları iyilikleri hiç unutmadıklarını söylediklerinden anlaşılıyordu.Herhalde bize bu yüzden iyi davrandıkları fikrine varmıştım.Sonunda 23 saat süren çöl yolculuğumuz bitmiş, Şeyh Hüseyin’in çadırına varmış,bize hazırladığı sofradan çok iyi doymuş olarak kalkmıştık.Bizim kılavuz, Şeyh Talip’in gönderdiği on koyunu, Şeyh Hüseyin’e teslim etmişti.”
“Şeyh Hüseyin, bizi kılavuzu Câsim’a emanet ederek yola çıkmamıza yardım ederek,yedi günlük yorucu bir yolculuktan sonra Huvayza’ya gelmiştik.Kılavuzumuz, bizi,Arap-Acemlerin bir arada, barış içinde yaşayan otuz kırk hanelik bir kasabada oturan Şeyh Ebul Hasan’ın evine götürdü. Sabahleyin cömert bir sofra ile ağırlanmıştık.Yola çıktıktan iki gün sonra, önümüze çıkan bedevilerle kavga ettik. Başta Arapça bilen Mehmet Ali’yi sonra hepimizi soymuşlardı. Böylece çırılçıplak kalsak da,İngilizlerle karşılaşmamak için Kölemen aşiretinin yanına varmıştık.Onlar da yoksul oldukları halde, bizi ellerinden geldiğince giydirmişlerdi.On üç, on dört gün yürüyüdüğümüzden ayaklarımızın tabanları patlamıştı.Yavaş yürüyüşümüze sabredemeyen erler, “Biz sizden ayrılıyoruz, başımızın çaresine bakarız.” diye ayrıldılar.Ama sonunda Erzurum’a bizden sonra gelmişlerdi.”
Acem Topraklarında olduğumuzdan, biz gibi Sünnileri sevmediklerinden adlarımızı değiştirmeyi uygun bulduk.’Salih beyin adı; Gulam Rıza, benim adım da Seyyid Mirza olsun,’ dedik.Ebu Garâre denilen yere gelmiştik.”
Ebu Garare’den on gün sonra, Kirmanşah civarına gelmiştik.Orada İngilizlerin bulunması bizim için önemli değildi, ama dostumuz Mirza’yı bulup onda kalmak istiyorduk.
Dostumuz Mirza’nın evine açık kapıdan girdik.Mirza, giysimizin çok kötü olduğunu görerek hem de tanınmamaz için bize Acem kıyafetini aldırıp giydirdi.Saçlı sakallı birer Acem imamı gibi olmuştuk.Birlikte Sakız’a geldiğimizde Hacı Sadık’ın Kervansarayına gelmiştik.Görgülü ve bu zengin ağa, bizi dinledikten sonra,bize,onyedişer kıran vererek (2 gümüş kuruş ,1 kıran para etmektedir.)Bir koyun başa yarım kıran olduğunu düşünürsek bu para bizi bir ay ,idare ederdi.”
“Savuçbulak’a hareket etmiştik.Yaylada dört köşe İngiliz çadırlarını görünce korkmuştuk fakat çadırın Seyid Taha’ya ait olduğunu anladık.Kendisine Ermeni mültecilerinin Kazım Karabekir paşanın karşısına kurulacak takviye kuvvetlerinin Erivan’a sevk edilmesi için para vermek istediklerinde, Seyyid Taha reddetmiş. Bizim Türk subayı olduğumuz ve İngilizlerin esir aldıkları kamptan kaçtığımız da öğrenince,çadırda çok iyi ağırlanmıştık Bize ‘Artık kurtuldunuz.’dedi. “
“Bize tavsiyede bulunmuştu: ‘Dilman üzerinden gider, oradan Van’a inersiniz.’Çok güzel Türkçe konuşuyorsunuz sorumuza karşılık: ‘ Ben çok Türkçe okudum, tahsilimi Berlin’de tamamladım,Enver paşa benim arkadaşım, ne yapalım ki onunla yollarımız ayrıldı.’ Açıklamasını bitirince, bize birer Reşadiye altını verdi.Bir eliyle ihtiyar kısrağını tutarak,yanına çağırdığı adamına, bizi sudan geçirmesini söyledi. Biz Şeyh Salih’in elini sıkıp teşekkür ederek ayrıldık.”
“Vardığımız sahadaki yerde,kerpiç yapıdan tek odalı kulübeye girmiştik.İki diz çökmüş ibadet eden bir kişiyle karşılaştık.Seyyid Taha’nın misafiri olduğumuzu söyleyince, kardeşi olduğunu öğrendiğimiz Şeyh Ömer ile tanıştırıldık.Kendini dine vermiş bu kişi, ‘Benim de misafirim olun.’ diyerek yanına çağırmıştı.. ‘Yolcu yolunda gerek.’ diye yürümeye başlamıştık.Bir saatlik yürüyüşten sonra gölü bulmuştuk.Tarif ettikleri gibi derin olmayan ve bu boyumuzu aşmayan gölün içine girince, Salih beyle el ele vererek karşıya geçtik.Yürüyerek gittiğimiz dört günlük yolculuktan sonra, Savuçbulak’a varmıştık.Burası şirin bir yerleşim yeridir.Bir esnaf bizi buyur, edip çay ikram ederken, caddelerde bellerinde fişenkle dolaşan silahlı kişilerin Simko aşiret reisi Serdar İsmail Ağa’nın emrindeki kişileri olduğunu öğrenmiştik. 8 Temmuz 1920 akşamı, Simko’nun karargahı olan Köhne Şehir’e gelmiştik.Halkın çoğunun Ermeni olduğu kiliseden belliydi.Bu büyükçe köy yanmış, harabe görünüşlü bir şehir olmuştu.Yalnız papazlara ait bir bina, bir de havuzlu bahçeli bir kilise kalmış. Simko’nun yanına oturduk.Hemen ilk soruyu sordu:”Hoş gelmişseniz,hanginiz topçu olupdu?” deyince ‘Benim!’ dedim.Simko devam etti: ‘Men Mustafa Kemal’in arkadaşıyım.O ki zatına burada yardımcısıyam.Erivan’a Ermeniler geçende,kopek uşağının hemisini sindirem.Mustafa Kemal, benim içün iki top, iki makineli göndermiş,makineliyi çalıştıram, ama topu bilmirem.Sen onları yahşi edersin, seni gani kılırem.’Bizim gibi Rusların eline esir düştüğünde, nasıl kurtulduğunu anlattığı anda, kendisine getirilen zarfı açtı. İçinde, Van valisinin 10 Temmuz 1920 günü Sarayköy’de toplantıya çağıran yazısını okuyunca, hemen hazırlanıp gitmesi gerektiğini ve ,geriye çabuk geleceğini söyleyip atına atlayıp gitti.”
“Simko’nun adamları,bizi güzel ağırladılar.O gün geceyi geçirmiş, çok iyi dinlenmiştik. Kalkınca evinin önündeki ağaçlıklı yola dizilmiş olan Türk ve Kürt erlerine; birer altın dağıtınca,bizi de hatırlayıp yanımıza gelerek,bize de üçer Reşadiye altını verdi.”
“Beklediğimiz Simko, sabahtan gelmiş, topları dışarıya çıkartmıştı.Bizi giyimli kuşamlı görünce sevinmişti.Topları görünce, önce bir acemilik çektiysem de hemen top hakkında, ağaya bilgi vermeye başlamıştım.Salih bey arkadaşımın tedirginliğine rağmen,birkaç denemeden sonra, topları çalıştırp atış yapmıştım.Bizi izleyenler, hedefi vurulduğunu gözleriyle görünce çok sevindiler.Bu yüzden durumdan memnun olan ağa, bizi yanında tutmak istiyordu.Ama biz bir an evvel memleketimize gitmek istiyorduk.Ben, ‘Topun çalışmasını, seçtiğimiz askerlere öğretirim.’ Deyince, biraz yumuşamıştı.Onbeş gün geçmiş,biz sıkılmıştık. Bizi dikkatle dinleyen ilk eşi Muteber Hanıma önceden acınarak çoluk çocuğumuzda bahsettiğimizden, bize yardımcı olacağına söz vermişti.Birkaç gün sonra, beyaz sakallı bir zatla birlikte topların bulunduğu yerde ağaya gelen Hoy’un başahundu olan zat,Hoy halkının boyun eğdiklerini anlatarak,üç bin dinarı teslim etmişti.Simko Ağa , hoşuna giden bu durum karşısında kibirlenerek, adamlarına dinarların yerine konması teslim etmişti.Hoy kasabası halkının özür dilemeleri ve beş bin dinar haraç getirmeleri, eşkiyalıktan başka bir şey değildi.Biz de bu barışcı ortamdan yararlanıp.Muteber hanımın desteğiyle izin isteyip ayrıldık.”
(Milli, vatani bir ideali olmayan Simko,bu tarzda yaşamış ise de İran kuvvetleri, kendisini çok sıkıştırmış. Sonunda Rumiye Valisinin kurduğu bir tuzaktan kurtulamayarak; iki bölük jandarma ateşiyle yanındaki adamlarıyla birlikte öldürülmüş.)
“Simko Ağa’dan ayrılarak.Üçüncü günde vatanımız topraklarından Van şehrine gelmiştik.Hemen vali Cevat beyin yanına giderek durumumuzu anlatınca, bizi Van Askeri Mıntıka komutanlığına göndermişti.Komutana da esir subaylar olduğumuzu söyleyince, bize biraz şüpheli bakmaya başlamıştı. ‘Nasıl esirsiniz siz böyle!’ ‘Biz de perişan ve çıplak haldeydik;ama Simko ağanın yardımıyla giyindik’ diye karşılık vermiştik.Sonunda , İkna olmuşlardı.Üst komutanlıktan gelen telefona göre, bizi ordunun emrine göndermek için iki erin hazırladığı sandalla, önce adaya, sonra da Ernis’e yetişerek, nokta komutanlığında genç bir komutan tarafından misafir edildik.Ertesi günü yola çıkmıştık.Yolda Ali Han denilen yerde konaklamak için 136 yaşında bir ihtiyarın çadırına davet edilerek misafir olduk. Şark cephesi Hasankale karargah komutanı Yüzbaşı Yusuf beyi görerek durumu anlatmıştık.Yanında kalarak sabahleyin kurmay başkanının odasına çağrıldık.İçerde Enver Paşa'nın kardeşi Nuri paşa ile karşılaştık.Kurmay başkanına selam verip oturunca, bizi epey bir sorguya çektiler.İngilizlerin yardımıyla buralara kadar nasıl gelebildiğimizden , onlar da bize,şüpheli baktılar.Bizi sorgulamaya başlamışlardı bile..O anda Salih beyle birlikte, aynı anda,hemen itiraz ettik. ‘Biz vatanın savunması için çarpışmış, vatansever subaylar olduğumuzu, her zaman ispat etmeye hazırız.’cümlesini, heyecanlı bir şekilde çıkışarak anlatmamız karşında, durakladılar.Salih bey, ‘Beni Kâzım Karabekir Paşa çok iyi tanır.’deyince,rahatlamış bir şekilde,ikimizi, yandaki odada bulunan Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiler.Kazım Paşa, Salih beyi hemen tanımıştı. O da bizi sorguya çekmeye başlamıştı. ‘Nerelerde, nasıl savaştınız?Şu Irak haritasında anlatın bakalım.’ Deyince,konuşmalar dostça bir havaya girmişti.Paşa da inanmıştı bize artık.Çünkü Irak haritasında,çok iyi anlatmaya başlamıştık.Anlaşılan iyice ikna olmuştu.Bu durumda, bize ne istediğimiz sorunca, ikimiz birden bu vatan için cephede savaşmaya devam edeceğimizi,buna hazır olduğumuz haykırınca,Kazım Karabekir Paşa çok memnun oldu.Gözleri dolarak ‘Demek sizler de birer gazisiniz.’ Dedi.İkimize 30 lira verilmesini emrederek, Erzurum'a gidip gezip dinlenmemizi emretti.Erzurum’daki otele gelen inzibat subayının bize imzalattırdığı tayin yazısını alarak,hemen hareket etmemiz emrediliyordu.1 Ağustos 1920 tarihinden itibaren ben,yirmibeşinci Topçu tugayına, Salih de Ondördüncü İstihkam taburuna verilmişti. Esir olduğumuz günden itibaren ortak hatıralarımızı ve birbirine karışmış kardeş duygularımızla kucaklaştık.Bu acı tatlı hatıraları ortak yaşayan iki şerefli Türk subayının artık, birbirinden ayrılma zamanı geldiğini bilerek, vedalaşıp ayrılmıştık.”
“Ben yirmibeşinci tabur karargahına varınca, Şark cephesi sağlam durumdaydı.Aynı tarihlerde,batıda Yunan kuvvetleriyle çarpışan kuvvetlerimiz de çok iyi durumdalardı.Karşıdaki Ermeni düşmanı,Rusların bıraktığı bol cephane ile donanmıştı.Düşman çok değişik manevralar yaptıkça Oltu’da Onikinci tümen komutanı Halid Paşa,düşmanın her harekâtına karşılık planlar uygulayarak; onları, her zaman zor duruma düşürüyordu.Bu böyle devam ederken düşman kuvvetlerinde, bir kıpırdanma görülüyordu.Mevzi değiştiren orduda,önce topçular hedeflerini vuracak,eğer piyadenin süngüsüne başvurulacaksa o şekilde karşılık verilecekti. Eylül 1920 de aldığımız bu taktik hareketiyle düşmana aynı anda saldıracaktık.Sabahın ilk ışıklarında başlayan topçu ateşlerimizin karşısında, Ermeni kuvvetleri perişan olmuştu.Topçu ateşinin sonunda sügüye sarılan piyadelerimiz, ‘Allah! Allah!’ sesleriyle, Ermeni siperlerine doğru saldırınca, düşman salkım saçak kaçmıştı.Halid Paşa, önce Selim köyünü, düşmandan işgal edince,düşman Kars’a kadar kaçmıştı.Kazım Karabekir Paşa,Kars’ta bulunan Ermenilerin esir alınmasını emrederek, Kars’ı tammen sarmıştı.Bu durumda Ermeni kuvvetleri teslim olmak zorunda kalmıştı.Düşman’ın Erivan’a kadar çekilmesine Ankara’ya danışılarak müsade edilmişti. Gümrü antlaşmasıyla sulha erilmişti.Şark savaşı son bulunca ordularımız, Garp komutanlığına çağrılmıştı.Ermeniler bütün savaş teçhizatlarını bize bırakarak, ordumuzun silahlanmasına mecburen yardım etmişlerdi. Bu zaferden sonra İtalyanlarla ve Fransızlarla anlaşma yapılarak geri çekilmişlerdi. Bu mühim ve kati zaferin pek büyük kıymetli maddi ve manevisi vardı.”
“Bu sırada esaretten gelen subaylarla birlikte memleketim olan Bolvadin’e doğru, Sarıkamış yolundan hareket etmiştim.”
7. BÖLÜM
A-DEĞERLENDİRME
*Hatıraların yazımında ,kişilerin olaylara bakışındaki öznellik göz önüne alırsa; Bolvadinli Sinan komutan, hatırasını anlatırken tarafsız olmaya çalıştığını gözlemliyoruz. -Yüzbaşı Mustafa Sinan komutanın yazdığı Cumhuriyetin Onuncı Yıl Marşı’nı okumak mümkündür.
*Yaşadığı olayların anlatımındaki tarihi bilgilerin akışı güzel.Zaman zaman olaylara getirdiği yorumların sonradan kaleme alınabileceği kanaati uyandırıyor.Ama eserinde ,objektifliğe dikkat edilmiş.Askerliğin emir komuta zinciri içerisinde, görevini yerine getirmeye çaba gösteren bir Türk subayının, halkın yaşayışını tanıtan bir eser olmuş.
*Anlatım özelliği yönünden
Anlatım yönünden bu eser,oldukça sade bir anlatıma sahip hazırlanmıştır. Konunun büyük kısmı, Türk Topçu subayı Mehmet Sinan beyin sadece savaşta yaşadığı hatıraları değil ; savaş esiri olarak yaşadıklarının da anlatılması, eserin önemini daha da artırmıştır. Hatıranın kendinden gelen öznellik yapısıyla sağlanan anlatımı,başarılı bir şekilde kaleme alınmış. Bu başarının bugünkü Türkçeye çeviren yazarların katkısıyla da sağlandığını düşünebiliriz. Eserin aslına uygun düşmesi için uzun cümleler yanında, kısa ve anlaşılır cümleler, yazıya akıcılık kazandırmış.Eser,tarihi belgelere boğmadan tamamen yaşadıkları anlatılmış.39.Sayfada 4000 tane İslam esiri cümlesindeki “tane” yerine, kişi veya ferd denebilirdi. Cephedeki insan cesetlerinden taze leş (s. 31 ,ikinci paragrafta) diye söz edilmesi,düşmanı aşağılamak maksadıyla söylemiş bile olsa , uygun olmamış. Yüzbaşı Mehmet Sinan komutanın yazdığı Cumhuriyetin Onuncı Yıl Marşı’nın da eserinin başında görülmesi uygun düşmüş.
*Eserde Geçen Birkaç Örnek Cümleler
-Aç kurt kazan dibi deler.(Atasözü)
-Herkesin çektiği kendi cezasıdır.(Arap Atasözü)
-Efendiler! Hayatta muvaffak olanlar,akıl ve mantığın yok olamaz diye çizdiği hududun fevkinde çalışanlardır.(Ali İhsan Paşa,s. 100)
-Ebegümeci ile beslenen ordu, düşman karşısında yenilmek zorunda kalmıştı.(s.106)
-Türk namusu para ile satılamaz .Bu iş, bir vatan meselesidir.Efendinize söyleyin:Biz paraya tapanlardan değiliz.(Halil Paşa, s. 56)
-Çobanların bellerinde, birer zincirli tasın bulunması,her geçen yolcuya koyunlarından taze süt sağarak içirmeler ve karınları açsa yanlarındaki kavurma ve yapızla onları doyurmaları idi.(s206)
*Kitap kapağında büyük harf kullanımındaki dilbilgisi kuralına uymamış.Şöyle Olabilirdi:
Bolvadinli Mehmet Sinan Bey’in Harp Hatıraları –Mehmet Sinan Özgen
*Savaşın Anlatım Yönü
Yazar,cephedeki savaşları anlatırken, Mehmetçiğin vatanseverliğini en güzel bir şekilde yansıtan bir Türk subayı olmanın heyecanını,bu hatıra eserinde dile getirmiş.
Askerlikte kazanılan başarıların yanında;başarısızlıklarında da söz etmesi ,gelecek kuşaklara verilecek askeri ders yönünden, önemli bilgileri kapsamaktadır: 21. sayfadaki Yüzbaşı Sıtkı bey ve 119. Sayfada geçen Grup komutanı İsmail Hakkı’nın hatasını dile getirmesi önemlidir. Bu durumda ,bilhassa esir olmalarının en önemli sebebini buna bağlaması,eserin akışında önemli bir yer oluşturmuştur.Yazar, hatırasında, cephedeki savaşın kahraman Mehmetçiği, vatansever Türk komutanları,Türk doktorların canla başla çalışmalarını ve Müslüman halkın misafirperverliklerini canlı bir şekilde yansıtmıştır.
*Toplum Yapısı Yönünden
Yazar,o zamanının Doğu ve Güneydoğu halkının ağalık(feodal)yapısını,eserinde anlatmış.Mehmet Sinan komutan,bu hatıratında, Osmanlı döneminden Cumhuriyete geçişin toplumsal özelliklerini yaşadığı savaş ortamında yansıttığı kesitleri tarafsız kalmaya çaba göstererek; askerlik yönünden önemli bir belge oluşturmuştur.Buna Esir bir Türk subayının yaşadıklarını dahil ederek esere ilgi çekicilik katmıştır.
Ağaların yanısıra, asker kaçaklarının dağa çıkarak,cahil eşkiyaların “kahramanlıklarından ve yardımseverliklerinden” söz etmesi de toplum yapısının başka bir yönüne parmak basmıştır. Kendilerince Ağalık özelliği taşıyan kişilerden Simko Aşiret Reisi Serdar İsmail Ağa haricindeki toprak ağaları , Osmanlıya hep yardım etmişlerdir.Simko Ağa ‘da asker kaçağı olduğu için tamamen eşkiyalık kurallarına göre davranmıştır.Eşkiya olmasına rağmen,kendi çıkarı yanında, idrak gücü ölçüsünde,memleketinin çıkarlarını da düşündüğünü söyleyebiliriz.Az da olsa yüreklerinde kalan vatan sevgilerinin izlerini aktarmış.Ermenilerin, Arapların ve Rumların Osmanlı devleti içerisindeki konumlarını,kendi tarihi bilgisi içerisinde olarak verilmiş. Karşılaştığı, dost olduğu ağaların Sinan komutana yardım etmeleri,sadece iyilik olmasa gerektir herhalde.Çünkü Osmanlı devletinin teşkilat yapısında,önem verdiği azınlıkların kendi içinde serbest kalmışlardır.Ayrıca sözü edilen “din,yani İslam dini” temelinde(sunni, Alevi vs... farklılıkları olsa )Müslümanlığın ortak özelliğini taşıması yetiyordu.Bu ağalar,bu yüzden Batılı düşmanlara karş, Osmanlıyı korumak görevini üstlenerek bu subaylara inandıkları için yardımcı oluyorlardı.
8. BÖLÜM
*Yazar,Türklük ve Müslümanlık duygularının, Türk milletinin birlik paydası olduğunu her fırsatta belirtmiş.Millet olmasındaki dayandırdığı bu iki değerden,her zaman güç aldığını hatırlamış ve hatırlatmıştır.Bu yüzden savaş sırasında ve esaret anlarında ümidini hiç yitirmeyen bir Türk subayının hatıratı, bu şartlarda okunmalıdır.Kitabın yazarı, eserinde savaşı anlatırken zaman zaman ordunun ve ülkenin genel durumundan söz ediyor. Bu eserde sadece savaşan bir Türk subayı değil, düşünen ve memleket için fikir üreten bir Türk subayının görüşlerine de yer veriliyor.Okunup üzerinde tartışılıp konuşulabilecek güzel bir eser olmuştur.Tam bu noktada, bugünün şartlarında böyle bir hatıra eserini, bugünün “ Z Kuşağı “ diye adlandırılan gençleri de okumasını tavsiye ederiz. Ama neden okusun? Sorusuna verebileceğimiz en uygun cevap:Bü tür eserlerin sadece geçmişin değerlerini tanıması değil; şimdiki şartlarda yaşanan toplum yapısının,karşılaştırmalı biçimde irdelenmesine ve geleceğe yönelik analiz yapabilmesine yardımcı olmalıdır.Genç kuşaklar,bu düşüncelerden hareketle, kendi geleceğine yönelik bazı çıkarımlarda bulunmalıdırlar.Bu şekildeki davranışa sahip olan gençler, her türlü eserleri okuyabilir.
Not: Kitap hakkındaki değerlendirmeler ve yorumlar kitabı tanıtan eleştirmenine aittir.
BOL-DAV BOLVADİNLİLER DAYANIŞMA VAKFI
Comment (3)
Darbar ishan
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Inteadgger accumsan elit viverra,dgadg placerat dolor quis, pulvinar velit. nsectetur adipiscing elit.
Chetan an
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Integer accumsan elit viverra, placerat dolor quis, pulvinar velit. nsectetur adipiscing elit.
Darbar ishan
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Inteadgger accumsan elit viverra,dgadg placerat dolor quis, pulvinar velit. nsectetur adipiscing elit.