Silmek İstediğinize Eminmisiniz ?

Eminseniz Lütfen Evet'e Basın.

WhatsApp: +90 552 455 13 03       Telefon: +90 552 455 13 03



BOLVADİNLİ MEHMET SİNAN BEYİN HARP HATIRALARI

KİTAP TANITIMI

Yörükzâde Hikmet Özdemir

Kitabın Adı :BOLVADİNLİ MEHMET SİNAN BEYİN HARP HATIRALARI

Kitabın  kapak  yazısı :bolvadinli mehmet sinan beyin harp hatıraları

İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

Tel:(212)2523991  e posta:www.iskultur.com.tr

Editör:Özlem Çekmece

1.  BÖLÜM

Yayına Hazırlayanlar:Servet Avşar,Hasan Babacan,Muharrem Bayar

1.Basım :Haziran 2011

ISBN:978-605-360-313-9

Sertifika No:16053

İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI Tel:(212)2523991  e posta:www.iskultur.com.tr

Kitabın Bazı Özellikleri 13.5x19,5

İkinci hamur kağıt baskı,239 sayfa,renkli kapak. Kendine ait bir, birkaç savaş alanı olan toplam 11 fotoğraf ve 10 sayfaları osmanlıca yazılarının fotokopisi ,kitabın sonunda  7 sayfalık dizin bölümünden oluşmaktadır.

3.BÖLÜM

İÇİNDEKİLER LİSTESİ (V.Sayfa) 29 Bölüm  Başlıklarının adı.

SUNUŞ:   VII.XI.Sayfalar,Mülazım Mehmet Özgen’in Hayatı.

KONULARIN ANLATIMI : 1.-220.Sayfalar.

EKLER:    220.232.Sayfalar

DİZİN :    233. 239. Sayfalar

4.BÖLÜM

Romanın Kahramanları

Baş kahraman: Mehmet Özgen (Türk topçu subayı)

Diğer kahramanlar Salih Bey (İstihkam Subayı)

Hamdi Bey (Harbiyeden subay arkadaşı)

Mehmet Ali bey (Arapça topçu subay

Kastamonulu Raşit Çavuş,Ali Çavuş

Yüzbaşı Yusuf Bey

Adı Geçen  Kişiler:

Kazım Karabekir Paşa(Şark kuvvetleri Ordu Komutanı)

Ali İhsan Paşa (Kolordu Komutanı)

Mustafa Kemal Paşa (Batı Cephesi Komutanı)

Halid Paşa Onikinci Tümen Komutanı)

İsmail Hakkı Bey (Grup Komutanı)

Kurmay başkanı,diğer Komutanlar.

Romanda Geçen Sivil Vatandaşlar: Van valisi Cevdet Bey

Hatıratta Adı Geçen Ağalar: Şeyh Abdürrezzak Ağa,Mirza Ağa,Ebu Talip Ağa,Şeyh Hüseyin Ağa,Şeyh Ebul Hasan Ağa,Hacı Sadık Ağa,Şeyh Ömer,Seyyid Taha

Simko Aşiret Reisi Serdar İsmail Ağa ve  eşi Muteber Hanım.

Diğerleri:  İngilizler,Araplar  ve Ermeni halkı ile  diğer vatandaşlar.

Yer İsimleri: Bolvadin, Kars,Sarıkamış,Erzurum,SelimKöyü,EbuGarare(İran), Kirmanşah,Savaçbulak,Eriva, Van.

5.BÖLÜM

KİTABIN GİRİŞ BÖLÜMÜ

Yayına Hazırlayanlar:Servet Avşar,Hasan Babacan,Muharrem Bayar

Kitabın yazarı tarafından  yazılan Osmanlıca metni yukarıda sözü edilen bu  üç kişinin  bugünkü Türkçemiz ile hazırladığı “ bolvadinli mehmet sinan beyin harp hatıraları.”  Adlı eserini okuyup  bu eser hakkında bir tanıtım yazısını siz okuyucularıma yazma ihtiyacını hissettim.

Kitabın ilk sayfalarında şu şekilde bir giriş bölümü yapılmış:

Bolvadinli Mülazım Mehmed Sinan Özgen(1890-1956)Yıllarında yaşamış  bir Türk subayıdır.Bolvadin Kaymaz Mahallesindeki Mahmud Efendi mahalle mektebinde ilköğrenimini tamamladıktan sonra, Afyon’da Karahisar’ı Muallim Mektebini 1910 yılında bitirdi.Afyon’un  çeşitli köylerinde öğretmenlik yaptı.Birinci Dünya Savaşı çıkınca topçu subayı olarak silah altına alındı.İstanbuldaki görevinden sonra,1915 yılında Çanakkale Savaşına katılır.Bu hatıratında katıldığı savaş cephelerindeki yaşadıklarını kaleme almış.Kendisinden kalan bu hatıraların  metinleri ele geçince,üç araştırmacı tarafından  bugünkü Türkçeye çevrilerek Türk Edebiyatına kazandırılmıştır.

6.BÖLÜM

Kitabın Özetİ(Yazarın kendi ağzından)

 “O günlerde  doğu ve batı taraflarında zorluk yaşayan orduların durumunu kavrayan müttefikler, Cihan Harbi’nden  galip  gelebilmek için  Türklerin  en zayıf olarak tahmin ettiği Çanakkale Boğazı’na bir hamle yaparak saldırıda bulundular.Çünkü Enver Paşa’nın yaptığı Sarıkamış harekatı ile Cemal Paşa’nın Süveş Kanalı  üzerine yönlendirdiği taarruz hareketi sonunda ortaya çıkan zaafiyetten faydalanmak istemişlerdi.Müttefiklerin donanması,İstanbul’u işgal etmek ve Türkleri harb dışı bırakmak için 18 Mart 1915 günü,taarruza geçti.”

“Bütün Marmara kıyıları Türk topçular vasıtasıyla donatılmıştı. Yamaçta bekleyen Türk topların ateşlenmesiyle Düşman donanması perişan olmuş,kaçabilenler kaybolmuştu.”

“Cepheninin durumu feci idi.Çanakkale’de birçok harp malzemesi eksik olduğu halde; Türk ordusu,dişe diş süngü savaşı sonunda, düşmanı pes ettirmiştir. Anafartalar ve Sebdülbahir mıntıkasında ,akla ve  hayale sığmayan her çeşit düşman harekatı,-Mehmetçiğin verdiği ağır zayiat karşılığı da olsa-karşı harekatlarla önlenmiş ve durdurulmuştu.”

“Birinci kolordu komutanı tarafından İstanbul’a göreve gönderildik.Oradan, Almanların gönderdiği 4000 esiri,tren yoluyla Araplar, Alman askerlerle birlikte Bağdat’a vardık.”

“O anda,İran sınırındaki farklı Türk lehçesiyle konuşulan  Hanikin şehrinde,Ruslar ile Osmanlı kolordusu karşılaşınca, Ruslar büyük  bir hezimete uğrayarak geri çekilmişlerdi.Çünkü Türk erlerin tüm ihtiyaçları karşılanıyor,komutanlar da değişik taktikler uygulayarak savaşta üstünlük kazanıyordu.”

“İngilizler Ruslarla birleşerek bizim orduyu sarmışlardı.İngiliz ordusunun bir kısmının  Kızılhaç çadırlarında gizlendiklerini gören Kolordu komutanı Ali İhsan Paşa, çadırları ateş altına aldırma emrini vererek   bu hileyi bozmuştu.”

“Bu arada Ruslara yardım eden Ermenilerin durumunu,meclisi mebusan  vekillerin incelemesi ve izinleri sonunda, tehcirlerine karar verilmişti. Hatta tehcir sadece Ermenilere değil; Rumlara da uygulansaydı, sonradan  ortaya çıkan durumlardaki,  Rum-Türk problemleri olmazdı.(Hepsi de Anadolu’da  erirdi.)”

“Bu sırada İngiliz kuvvetleri orduyu arkadan çevrince, Ali İhsan Paşa, zayiat verilecek de olsa ablukayı yararak  geri çekilmeyi emrediyordu.Ama grup komutanı İsmail Hakkı beyin pasif kalmasıyla  ordu, Kafkas tümeniyle buluşamadan,İngiliz  düşmanı yoğun kuşatmasına dayanamadığımızdan biz esir olmuştuk(29 Ekim 1918.)”

“Ali İhsan Paşa da  mütarekeyi imzalayınca,İngilizler,Musul’a Türk bayrağı yerine, İngilizlerin  haçlı bayrağını dikmişlerdi..Mustafa Kemal’in ordusunun bir kısmı düşmana teslim olmuş,ordu dağıtılmıştı.Birinci dünya Savaşı sona ermişti.Mondros Mütarekesi şartları kabul edilerek,Vahdettin tarafından gönderilen heyet, Sevr antlaşması imzalanmıştı.Esirlerin içinde ben de Tikrit’e sevk edilmiştir.Üç gün deniz yolculuğundan sonra Dekovil denen esir kampına getirildik. Esir kampında, İngilizler ve Ermeni  subayları yoklama alıyorlardı. İçimizden, duruma tepki gösterip direnenler de göğüslerine; ‘Ya  hürriyet! Ya ölüm!’ yazarak, göğüslerini açıp   ortalarda cesurca dolaşıyorlardı.”

“Harbiye’den arkadaşım Hamdi bey ile bu esir kampından firar etmeye karar vermiştik.Kastamonulu Raşit Çavuş bize kaçış planı yaptı:İkimizi  de hasta edip revire kaldırmamızı sağlayıp hastaneye kaldırılacaktık.Sonra da bir fırsatını bulup kaçacaktık. Yanımıza ,Ispartalı Salih’ı da alarak; iyi Arapça bilen Topçu Mehmet Ali ve Ali Çavuş’dan yardım isteyerek birlikte kaçacaktık.Kaçmak için gönüllü  askerlerle birlikte  gün ağarmak üzereyken, hastanenin arkasındaki ıssız araziden kaçmıştık.”

“Hurmalığı geçip çöle doğru yönelerek,arkamıza bakmadan  kaçmaya devam ediyorduk.Sekiz on kilometre yürüyünce, bir nehirin kenarına varmıştık. Gün ağarınca nehirin kenarındaki kayık sahibi bir Arap’a para verince,bizi sandalıyla ırmağın üzerinden karşı kıyıya indirdi. Arap bize Şeyh Abdürrezzak’ın yanına gidersek bizi misafir edebileceğini söylendi.Orada bir gün kaldık.Yanımıza verdiği rehber ile Ebu Talip’in yanına varmıştık.Elinde getirdikleri mektubu Şeyh Hüseyin’e  vererek getirdiklerini de teslim edeceğini söylediler. Develere para karşılığında binerek, yolculuk yapmaya çalışıyorduk.. Bu saygı değer ve iyilik sahibi Şeyh Ebu Talibin elini öperek ayrıldık. Bu çöl sıcağından, çok perişan vaziyette yerlere serilmiş iken; kadınlı erkekli bir kafileden gelen genç hanımlar, ellerinde ayranlar getirip bize içiriyorlar,bir de yüzümüzü yıkıyorlardı.Biz bu duruma,hayret etmiştik.İki yıl önce, bir Türk erinin karnını diri diri yararak altın arayan Araplar yerine, bizden hiçbir menfaat beklemeden iyilik yapanlar da Araplardı.Şu var ki Osmanlı devleti kağanlarından Abdülhamid’in onlara yaptıkları iyilikleri hiç unutmadıklarını söylediklerinden anlaşılıyordu.Herhalde bize bu yüzden iyi  davrandıkları fikrine varmıştım.Sonunda 23 saat süren çöl yolculuğumuz bitmiş, Şeyh Hüseyin’in çadırına varmış,bize hazırladığı sofradan çok iyi  doymuş olarak kalkmıştık.Bizim kılavuz, Şeyh Talip’in gönderdiği on koyunu, Şeyh Hüseyin’e teslim etmişti.”

“Şeyh Hüseyin, bizi kılavuzu Câsim’a emanet ederek yola çıkmamıza yardım ederek,yedi günlük yorucu bir yolculuktan sonra Huvayza’ya gelmiştik.Kılavuzumuz, bizi,Arap-Acemlerin  bir arada, barış içinde yaşayan otuz kırk hanelik bir kasabada oturan Şeyh Ebul Hasan’ın evine götürdü. Sabahleyin cömert bir sofra ile ağırlanmıştık.Yola çıktıktan iki gün sonra, önümüze çıkan bedevilerle kavga ettik. Başta Arapça bilen Mehmet Ali’yi sonra hepimizi soymuşlardı. Böylece çırılçıplak  kalsak da,İngilizlerle karşılaşmamak için  Kölemen aşiretinin yanına varmıştık.Onlar da yoksul oldukları halde, bizi ellerinden geldiğince giydirmişlerdi.On üç, on dört gün yürüyüdüğümüzden ayaklarımızın tabanları patlamıştı.Yavaş yürüyüşümüze sabredemeyen erler, “Biz sizden ayrılıyoruz, başımızın çaresine bakarız.” diye ayrıldılar.Ama sonunda Erzurum’a bizden sonra gelmişlerdi.”

Acem Topraklarında olduğumuzdan, biz gibi Sünnileri sevmediklerinden adlarımızı değiştirmeyi uygun bulduk.’Salih beyin adı;  Gulam Rıza, benim adım da Seyyid Mirza  olsun,’ dedik.Ebu Garâre denilen yere gelmiştik.”

Ebu Garare’den  on gün sonra,  Kirmanşah civarına gelmiştik.Orada İngilizlerin bulunması bizim için önemli  değildi, ama dostumuz Mirza’yı bulup onda kalmak istiyorduk.

Dostumuz Mirza’nın evine açık kapıdan girdik.Mirza, giysimizin çok kötü olduğunu görerek hem de tanınmamaz için bize Acem kıyafetini aldırıp  giydirdi.Saçlı sakallı birer Acem imamı gibi olmuştuk.Birlikte Sakız’a geldiğimizde Hacı Sadık’ın Kervansarayına gelmiştik.Görgülü ve bu  zengin ağa, bizi dinledikten sonra,bize,onyedişer kıran vererek (2 gümüş kuruş ,1 kıran para etmektedir.)Bir koyun başa  yarım kıran olduğunu düşünürsek bu para bizi bir ay ,idare ederdi.”

“Savuçbulak’a hareket etmiştik.Yaylada dört köşe İngiliz çadırlarını görünce korkmuştuk fakat  çadırın Seyid Taha’ya ait olduğunu anladık.Kendisine Ermeni mültecilerinin  Kazım Karabekir paşanın karşısına kurulacak takviye kuvvetlerinin Erivan’a sevk edilmesi için para vermek istediklerinde, Seyyid Taha reddetmiş. Bizim Türk subayı olduğumuz ve İngilizlerin esir aldıkları kamptan kaçtığımız da öğrenince,çadırda çok iyi ağırlanmıştık Bize ‘Artık kurtuldunuz.’dedi. “

“Bize  tavsiyede bulunmuştu: ‘Dilman  üzerinden  gider, oradan Van’a  inersiniz.’Çok güzel Türkçe konuşuyorsunuz sorumuza karşılık: ‘ Ben çok Türkçe okudum,  tahsilimi Berlin’de tamamladım,Enver paşa  benim arkadaşım, ne yapalım ki onunla yollarımız ayrıldı.’ Açıklamasını bitirince, bize birer  Reşadiye altını verdi.Bir eliyle ihtiyar kısrağını tutarak,yanına çağırdığı adamına, bizi sudan geçirmesini  söyledi. Biz Şeyh Salih’in  elini sıkıp teşekkür ederek ayrıldık.”

“Vardığımız sahadaki yerde,kerpiç yapıdan tek odalı kulübeye girmiştik.İki diz çökmüş ibadet eden bir  kişiyle karşılaştık.Seyyid Taha’nın misafiri olduğumuzu söyleyince, kardeşi olduğunu öğrendiğimiz Şeyh Ömer ile tanıştırıldık.Kendini dine vermiş bu kişi, ‘Benim de misafirim olun.’ diyerek yanına çağırmıştı.. ‘Yolcu yolunda gerek.’ diye  yürümeye başlamıştık.Bir saatlik yürüyüşten sonra gölü bulmuştuk.Tarif ettikleri gibi derin olmayan ve bu boyumuzu aşmayan  gölün içine girince, Salih beyle  el ele vererek karşıya geçtik.Yürüyerek gittiğimiz dört günlük  yolculuktan sonra, Savuçbulak’a varmıştık.Burası şirin bir yerleşim yeridir.Bir esnaf bizi buyur, edip çay ikram ederken,  caddelerde bellerinde fişenkle dolaşan silahlı kişilerin Simko aşiret reisi Serdar  İsmail Ağa’nın emrindeki kişileri olduğunu öğrenmiştik. 8 Temmuz 1920 akşamı, Simko’nun karargahı olan Köhne Şehir’e gelmiştik.Halkın çoğunun Ermeni olduğu kiliseden belliydi.Bu büyükçe köy yanmış, harabe görünüşlü bir şehir olmuştu.Yalnız papazlara ait bir bina, bir de havuzlu bahçeli bir kilise  kalmış. Simko’nun yanına oturduk.Hemen ilk soruyu sordu:”Hoş gelmişseniz,hanginiz topçu olupdu?” deyince ‘Benim!’ dedim.Simko devam etti: ‘Men Mustafa Kemal’in arkadaşıyım.O ki zatına  burada yardımcısıyam.Erivan’a Ermeniler geçende,kopek uşağının hemisini sindirem.Mustafa Kemal, benim içün iki top, iki makineli göndermiş,makineliyi çalıştıram, ama topu bilmirem.Sen onları yahşi edersin, seni gani kılırem.’Bizim gibi Rusların eline esir düştüğünde, nasıl kurtulduğunu anlattığı anda, kendisine getirilen zarfı açtı. İçinde, Van valisinin 10 Temmuz 1920 günü Sarayköy’de toplantıya çağıran yazısını okuyunca, hemen hazırlanıp gitmesi gerektiğini ve ,geriye çabuk geleceğini söyleyip atına atlayıp gitti.”

“Simko’nun adamları,bizi  güzel ağırladılar.O gün  geceyi geçirmiş, çok iyi dinlenmiştik. Kalkınca evinin önündeki ağaçlıklı yola dizilmiş olan Türk ve Kürt erlerine; birer altın dağıtınca,bizi de hatırlayıp yanımıza gelerek,bize de üçer Reşadiye altını verdi.”

“Beklediğimiz Simko, sabahtan  gelmiş, topları dışarıya çıkartmıştı.Bizi giyimli kuşamlı görünce sevinmişti.Topları görünce, önce bir acemilik çektiysem de hemen top hakkında, ağaya bilgi vermeye başlamıştım.Salih bey arkadaşımın tedirginliğine rağmen,birkaç denemeden sonra, topları çalıştırp atış yapmıştım.Bizi izleyenler, hedefi vurulduğunu gözleriyle görünce çok sevindiler.Bu yüzden durumdan memnun olan ağa, bizi yanında tutmak istiyordu.Ama biz bir an evvel memleketimize gitmek istiyorduk.Ben, ‘Topun çalışmasını, seçtiğimiz askerlere öğretirim.’ Deyince, biraz yumuşamıştı.Onbeş gün geçmiş,biz sıkılmıştık. Bizi dikkatle dinleyen ilk eşi Muteber Hanıma önceden acınarak çoluk çocuğumuzda bahsettiğimizden, bize  yardımcı olacağına söz vermişti.Birkaç gün sonra, beyaz sakallı bir zatla birlikte topların bulunduğu yerde ağaya gelen Hoy’un başahundu olan zat,Hoy halkının boyun eğdiklerini anlatarak,üç bin dinarı teslim etmişti.Simko Ağa , hoşuna giden bu durum karşısında   kibirlenerek, adamlarına dinarların  yerine konması teslim etmişti.Hoy kasabası halkının  özür dilemeleri ve beş bin dinar haraç  getirmeleri,  eşkiyalıktan başka bir şey değildi.Biz de bu  barışcı ortamdan yararlanıp.Muteber hanımın desteğiyle izin isteyip ayrıldık.”

(Milli, vatani bir ideali olmayan  Simko,bu tarzda yaşamış ise de İran kuvvetleri, kendisini çok sıkıştırmış. Sonunda Rumiye Valisinin kurduğu bir tuzaktan kurtulamayarak; iki bölük jandarma ateşiyle yanındaki adamlarıyla birlikte öldürülmüş.)

“Simko Ağa’dan  ayrılarak.Üçüncü günde vatanımız topraklarından Van şehrine gelmiştik.Hemen vali Cevat beyin yanına giderek durumumuzu anlatınca, bizi Van Askeri Mıntıka komutanlığına göndermişti.Komutana da esir subaylar olduğumuzu söyleyince, bize biraz şüpheli bakmaya başlamıştı. ‘Nasıl esirsiniz siz  böyle!’      ‘Biz de perişan ve çıplak  haldeydik;ama Simko ağanın yardımıyla giyindik’ diye karşılık vermiştik.Sonunda , İkna olmuşlardı.Üst komutanlıktan gelen telefona göre, bizi ordunun emrine göndermek için iki erin hazırladığı sandalla, önce adaya, sonra da Ernis’e yetişerek, nokta komutanlığında  genç bir komutan tarafından misafir edildik.Ertesi günü yola çıkmıştık.Yolda Ali Han denilen yerde konaklamak için   136 yaşında bir  ihtiyarın çadırına davet edilerek  misafir olduk. Şark cephesi Hasankale karargah komutanı Yüzbaşı Yusuf beyi görerek durumu anlatmıştık.Yanında kalarak sabahleyin kurmay başkanının odasına çağrıldık.İçerde Enver Paşa'nın kardeşi Nuri paşa ile karşılaştık.Kurmay başkanına selam verip oturunca, bizi epey bir sorguya çektiler.İngilizlerin yardımıyla buralara kadar nasıl  gelebildiğimizden , onlar da bize,şüpheli   baktılar.Bizi  sorgulamaya başlamışlardı bile..O anda  Salih beyle  birlikte, aynı anda,hemen itiraz ettik. ‘Biz vatanın savunması için çarpışmış, vatansever subaylar olduğumuzu, her zaman ispat etmeye hazırız.’cümlesini, heyecanlı bir şekilde çıkışarak anlatmamız  karşında, durakladılar.Salih bey, ‘Beni Kâzım Karabekir Paşa çok iyi tanır.’deyince,rahatlamış bir şekilde,ikimizi, yandaki odada bulunan Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiler.Kazım Paşa, Salih beyi hemen tanımıştı. O da bizi sorguya çekmeye başlamıştı. ‘Nerelerde, nasıl  savaştınız?Şu Irak haritasında anlatın bakalım.’ Deyince,konuşmalar  dostça bir havaya girmişti.Paşa  da inanmıştı bize artık.Çünkü Irak haritasında,çok iyi  anlatmaya başlamıştık.Anlaşılan iyice ikna olmuştu.Bu durumda, bize ne istediğimiz sorunca, ikimiz birden bu vatan için cephede savaşmaya devam edeceğimizi,buna hazır olduğumuz haykırınca,Kazım Karabekir Paşa çok memnun oldu.Gözleri  dolarak ‘Demek sizler de birer gazisiniz.’ Dedi.İkimize 30 lira verilmesini emrederek, Erzurum'a gidip gezip  dinlenmemizi emretti.Erzurum’daki otele gelen inzibat subayının bize imzalattırdığı   tayin yazısını alarak,hemen hareket etmemiz emrediliyordu.1 Ağustos 1920 tarihinden itibaren ben,yirmibeşinci Topçu tugayına, Salih de Ondördüncü İstihkam taburuna verilmişti. Esir olduğumuz günden itibaren ortak  hatıralarımızı ve  birbirine karışmış  kardeş duygularımızla kucaklaştık.Bu acı tatlı hatıraları ortak yaşayan iki şerefli Türk subayının  artık, birbirinden ayrılma zamanı geldiğini bilerek, vedalaşıp ayrılmıştık.”

“Ben  yirmibeşinci tabur karargahına varınca, Şark cephesi sağlam durumdaydı.Aynı tarihlerde,batıda Yunan kuvvetleriyle çarpışan kuvvetlerimiz de çok iyi durumdalardı.Karşıdaki  Ermeni düşmanı,Rusların bıraktığı bol cephane  ile donanmıştı.Düşman çok değişik manevralar yaptıkça Oltu’da Onikinci tümen komutanı Halid Paşa,düşmanın her harekâtına karşılık planlar uygulayarak; onları, her zaman  zor duruma düşürüyordu.Bu böyle devam ederken düşman kuvvetlerinde, bir kıpırdanma görülüyordu.Mevzi değiştiren orduda,önce topçular hedeflerini vuracak,eğer piyadenin süngüsüne başvurulacaksa  o şekilde karşılık verilecekti. Eylül 1920 de aldığımız bu taktik hareketiyle düşmana aynı anda saldıracaktık.Sabahın ilk ışıklarında başlayan topçu ateşlerimizin karşısında, Ermeni kuvvetleri perişan olmuştu.Topçu ateşinin sonunda sügüye sarılan piyadelerimiz, ‘Allah! Allah!’ sesleriyle, Ermeni siperlerine doğru saldırınca, düşman salkım saçak kaçmıştı.Halid Paşa, önce Selim köyünü, düşmandan işgal edince,düşman Kars’a kadar kaçmıştı.Kazım Karabekir Paşa,Kars’ta bulunan Ermenilerin esir alınmasını emrederek, Kars’ı tammen sarmıştı.Bu durumda Ermeni kuvvetleri teslim olmak zorunda kalmıştı.Düşman’ın Erivan’a kadar çekilmesine Ankara’ya danışılarak  müsade edilmişti. Gümrü antlaşmasıyla sulha  erilmişti.Şark savaşı son bulunca  ordularımız, Garp komutanlığına çağrılmıştı.Ermeniler bütün savaş teçhizatlarını bize bırakarak, ordumuzun silahlanmasına mecburen  yardım etmişlerdi. Bu zaferden sonra İtalyanlarla ve Fransızlarla anlaşma yapılarak geri çekilmişlerdi. Bu mühim ve kati zaferin pek büyük kıymetli maddi  ve manevisi vardı.”

“Bu sırada esaretten gelen subaylarla birlikte memleketim olan Bolvadin’e doğru, Sarıkamış yolundan hareket etmiştim.”                           

 7. BÖLÜM

A-DEĞERLENDİRME

*Hatıraların yazımında ,kişilerin olaylara bakışındaki öznellik göz önüne alırsa; Bolvadinli Sinan komutan, hatırasını anlatırken tarafsız olmaya çalıştığını gözlemliyoruz. -Yüzbaşı Mustafa Sinan komutanın yazdığı Cumhuriyetin Onuncı Yıl Marşı’nı okumak mümkündür.

*Yaşadığı olayların anlatımındaki tarihi bilgilerin akışı güzel.Zaman zaman olaylara getirdiği yorumların sonradan kaleme alınabileceği kanaati uyandırıyor.Ama eserinde ,objektifliğe dikkat edilmiş.Askerliğin  emir komuta zinciri içerisinde, görevini yerine getirmeye çaba gösteren bir Türk subayının, halkın yaşayışını tanıtan  bir eser  olmuş. 

*Anlatım özelliği yönünden

Anlatım yönünden bu eser,oldukça sade bir anlatıma sahip hazırlanmıştır. Konunun büyük kısmı, Türk Topçu subayı Mehmet Sinan beyin sadece savaşta yaşadığı  hatıraları değil ; savaş esiri olarak yaşadıklarının  da anlatılması, eserin önemini daha da artırmıştır. Hatıranın kendinden gelen  öznellik yapısıyla sağlanan anlatımı,başarılı bir şekilde kaleme alınmış. Bu başarının bugünkü Türkçeye çeviren yazarların katkısıyla  da sağlandığını düşünebiliriz. Eserin aslına uygun düşmesi için uzun cümleler yanında, kısa ve anlaşılır cümleler, yazıya akıcılık kazandırmış.Eser,tarihi belgelere boğmadan tamamen yaşadıkları anlatılmış.39.Sayfada  4000  tane İslam esiri cümlesindeki “tane” yerine, kişi veya ferd denebilirdi. Cephedeki insan cesetlerinden  taze  leş (s. 31 ,ikinci paragrafta) diye söz edilmesi,düşmanı aşağılamak maksadıyla söylemiş bile olsa , uygun olmamış. Yüzbaşı Mehmet Sinan komutanın yazdığı Cumhuriyetin Onuncı Yıl Marşı’nın  da eserinin başında görülmesi  uygun düşmüş.

*Eserde Geçen Birkaç Örnek Cümleler

-Aç kurt  kazan dibi deler.(Atasözü)

-Herkesin çektiği kendi cezasıdır.(Arap Atasözü)

-Efendiler! Hayatta muvaffak olanlar,akıl ve mantığın yok olamaz diye çizdiği hududun fevkinde çalışanlardır.(Ali İhsan Paşa,s. 100)

-Ebegümeci ile beslenen ordu, düşman karşısında yenilmek zorunda kalmıştı.(s.106)

-Türk namusu para ile satılamaz .Bu iş, bir vatan meselesidir.Efendinize söyleyin:Biz paraya tapanlardan değiliz.(Halil Paşa, s. 56)

-Çobanların bellerinde,  birer zincirli tasın bulunması,her geçen yolcuya koyunlarından taze süt sağarak   içirmeler ve karınları açsa yanlarındaki kavurma ve yapızla  onları doyurmaları idi.(s206)

*Kitap kapağında büyük harf kullanımındaki  dilbilgisi kuralına uymamış.Şöyle Olabilirdi:

 Bolvadinli Mehmet Sinan Bey’in Harp Hatıraları –Mehmet Sinan Özgen

*Savaşın Anlatım Yönü

Yazar,cephedeki savaşları anlatırken, Mehmetçiğin vatanseverliğini en güzel bir şekilde yansıtan bir Türk subayı olmanın heyecanını,bu hatıra eserinde  dile getirmiş.

Askerlikte kazanılan başarıların yanında;başarısızlıklarında da söz etmesi ,gelecek kuşaklara verilecek   askeri  ders yönünden,  önemli  bilgileri kapsamaktadır: 21. sayfadaki Yüzbaşı Sıtkı bey  ve 119. Sayfada geçen Grup komutanı İsmail Hakkı’nın hatasını dile getirmesi önemlidir. Bu durumda ,bilhassa esir olmalarının en önemli sebebini buna bağlaması,eserin akışında önemli  bir yer oluşturmuştur.Yazar, hatırasında, cephedeki savaşın kahraman Mehmetçiği, vatansever Türk  komutanları,Türk  doktorların canla başla çalışmalarını ve Müslüman halkın misafirperverliklerini canlı bir şekilde yansıtmıştır.

*Toplum Yapısı Yönünden

Yazar,o zamanının Doğu ve Güneydoğu halkının ağalık(feodal)yapısını,eserinde anlatmış.Mehmet Sinan komutan,bu hatıratında, Osmanlı döneminden Cumhuriyete geçişin toplumsal özelliklerini yaşadığı savaş ortamında yansıttığı kesitleri tarafsız kalmaya çaba göstererek; askerlik yönünden önemli bir belge oluşturmuştur.Buna Esir bir Türk subayının yaşadıklarını  dahil ederek esere ilgi çekicilik katmıştır.

 

Ağaların yanısıra, asker kaçaklarının dağa çıkarak,cahil eşkiyaların “kahramanlıklarından  ve yardımseverliklerinden” söz etmesi  de toplum yapısının başka bir yönüne parmak basmıştır. Kendilerince Ağalık özelliği taşıyan  kişilerden Simko Aşiret Reisi Serdar İsmail Ağa haricindeki toprak ağaları , Osmanlıya hep yardım etmişlerdir.Simko Ağa ‘da asker kaçağı olduğu için tamamen eşkiyalık kurallarına göre davranmıştır.Eşkiya olmasına rağmen,kendi çıkarı yanında, idrak gücü ölçüsünde,memleketinin çıkarlarını da  düşündüğünü söyleyebiliriz.Az da olsa yüreklerinde kalan vatan sevgilerinin izlerini aktarmış.Ermenilerin, Arapların ve  Rumların Osmanlı devleti içerisindeki konumlarını,kendi  tarihi bilgisi içerisinde olarak verilmiş.  Karşılaştığı, dost olduğu ağaların Sinan komutana  yardım etmeleri,sadece iyilik olmasa gerektir herhalde.Çünkü Osmanlı devletinin  teşkilat yapısında,önem verdiği azınlıkların kendi içinde serbest kalmışlardır.Ayrıca sözü edilen “din,yani İslam dini” temelinde(sunni, Alevi vs...  farklılıkları olsa )Müslümanlığın ortak özelliğini taşıması  yetiyordu.Bu ağalar,bu yüzden Batılı düşmanlara karş, Osmanlıyı korumak görevini üstlenerek bu subaylara  inandıkları için yardımcı oluyorlardı.

8. BÖLÜM

*Yazar,Türklük ve Müslümanlık duygularının, Türk milletinin  birlik  paydası olduğunu her fırsatta belirtmiş.Millet olmasındaki dayandırdığı bu iki değerden,her zaman  güç aldığını  hatırlamış ve hatırlatmıştır.Bu yüzden  savaş sırasında ve esaret anlarında ümidini hiç yitirmeyen bir Türk subayının hatıratı, bu şartlarda okunmalıdır.Kitabın yazarı, eserinde savaşı anlatırken zaman zaman  ordunun ve ülkenin genel durumundan söz ediyor. Bu eserde sadece savaşan bir Türk subayı değil, düşünen ve memleket için  fikir üreten bir Türk subayının görüşlerine de yer veriliyor.Okunup üzerinde tartışılıp  konuşulabilecek güzel bir eser olmuştur.Tam bu noktada, bugünün şartlarında böyle bir hatıra eserini, bugünün “ Z Kuşağı “ diye adlandırılan gençleri de okumasını tavsiye ederiz. Ama neden okusun? Sorusuna verebileceğimiz en   uygun cevap:Bü tür eserlerin sadece geçmişin değerlerini tanıması değil; şimdiki şartlarda yaşanan toplum yapısının,karşılaştırmalı biçimde irdelenmesine  ve geleceğe yönelik analiz yapabilmesine yardımcı olmalıdır.Genç kuşaklar,bu düşüncelerden hareketle, kendi geleceğine yönelik  bazı  çıkarımlarda  bulunmalıdırlar.Bu şekildeki davranışa sahip olan gençler, her türlü eserleri okuyabilir.

Not: Kitap hakkındaki değerlendirmeler ve yorumlar kitabı tanıtan eleştirmenine aittir.

BOL-DAV BOLVADİNLİLER DAYANIŞMA VAKFI

Paylaş