Silmek İstediğinize Eminmisiniz ?

Eminseniz Lütfen Evet'e Basın.

WhatsApp: +90 552 455 13 03       Telefon: +90 552 455 13 03



BOL-DAV VAKFIN’CA ANKARA VAKIF GENEL MERKEZİNDE

BOL-DAV VAKFIN’CA ANKARA VAKIF GENEL MERKEZİNDE "MEDENİ TOPLUMLARIN ŞİFRELERİ" ADLI SÖYLEŞİ PROGRAMI GERÇEKLEŞTİRDİ.

Medeniyet, Allah’ın en güzel surette yarattığı insanın şeref ve haysiyetini korumak ve hayatını daha rahat sürdürebilmesi için dinî, siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda gerekli ilkeleri belirleyerek içselleştirmesidir

Oldukça önemli bir içeriğe sahip bu söyleşide, medeni toplumların temel unsurlarını oluşturan değerler, normlar ve iletişim biçimleri gibi konular ele alındı. Söyleşi sonunda katılımcı hemşerilerimiz, toplumların işleyişinde etkili olan kodları ve bu kodların nasıl şekillendiğini derinlemesine müzakere edildi.

Söyleşi boyunca ortaya çıkan ana fikirlerden biri, İslam ve batı medeniyetlerinin farkı ortaya konularak yeni bir medeniyetin inşasında var olan İslam’ın Meşruiyet, Adalet, Ehliyet/Liyakat, İstişare, Ahlak, İnsana Saygı gibi temel insani değerlerin, bireylerin ve toplumların maddi ve manevi gelişmesine katkı sunan yol gösterici ışıklı levhalar olduğu ve bu temel değerlere Müslümanların sıkı sıkıya  sahip çıkması ve topluma yansıtmakla, medeni toplumların gerçekleşmesinin mümkün olacağı ifade edildi.

 

Sunumu gerçekleştiren Yıldırım Bayazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Yasin YILMAZ Hocamız sunumunun devamında MEDENİYET KÖRLÜĞÜ YAŞADIĞIMIZ ÇAĞDA MÜSLÜMANLAR NE YAPMALIDIR? Sorusunu sorarak

1. Kendimize göre bir dünya kurabilmemiz için, kendimizi ve içinde yaşadığımız dünyayı iyi tanımalıyız. Başkalarının kavramlarıyla kendimize ait bir dünya/medeniyet kuramayız. Küreselleşen dünyada yerel mesajlar verirsek hedefe ulaşamayız. Çünkü Kur’an Müslümanlara indirilmiş ama mesajı evrenseldir.

2. Bir çağ körleşmesi yaşıyoruz, bütün insanlık kendinden mahrum edilerek Batı’ya mahkûm hale getirildi. Bundan dolayı biz de mevziimizi (konumumuzu) kaybedince mevzuumuzu (konumuzu) da kaybettik. Sonuçta bize ait mevzuları da, mevziiyi elinde bulunduranlar belirlemiş/belirlemektedir.

3. Günümüzde gücü elinde bulunduranlar devletlerin dinî, siyasi, sosyal ve kültürel değerlerine müdahale edebilmektedir.

4. Dolayısıyla hepimiz istisnasız bütün dünya, Batılıların bizim adımıza çizdikleri bir tablonun figüranları gibiyiz. Picasso’nun dediği gibi hepimiz, Batılılara benzemiş durumdayız; hatta kendi dünyamızı kurmaya çalışırken ve meselelerimize çözüm ararken bile onların zihin setleriyle düşünüyor, onların bakış açısıyla bakıyoruz.

5. Ortaya çıkışıyla beraber dünyayı pozitivizm ve türevleri abluka altına almıştır. Bütün devletler sekülerizm, laisizm, kapitalizm/materyalizm ve modernizm hâkimiyeti altına girmiştir. Bundan Müslümanlar da kendi nasibini almıştır

6. Pozitivizm metafizik ve ilahiyat sürecini bitirmiş, ruhu ötelemiş, kutsalları yok saymış, dikkatleri tamamen dünyaya çevirmiştir. Dünyada hiçbir yere varılamayacak ruhsuz, seküler, pozitivist ve sömürgeci bir eğitim sistemi kurulmuştur. Çünkü bu sistemde öteki insanın (Avrupa dışındaki) bir değeri yoktur.

7. Batı medeniyetinin ontolojisi (varlık düşüncesi) yoktur, epistemoloji ile başlamış ve onun üzerine kurulmuştur. Hâlbuki ontoloji, bize insanın ve hayatın anlamını kavrama yolculuğunun yol haritasını bize sunar. Yani niteliği ve insanı yaşatma amacındadır.

8. Epistemoloji ise, insanın ve hayatın amaçlarını kavrama yolculuğunu engeller. İnsanın önce tabiata, sonra Tanrı’ya dolayısıyla insanlara ve dünyaya hâkim olma kaygısıyla yaşar. Bu ise niceliğin hükümranlığıdır, insanı ve hayatı kuşatmasıdır.

9. Sonuçta epistemoloji, insanın amacını yitirmesine, araçları amaçların önüne geçirmesine ve araçların kölesi olmasına dönüştürmüştür.

10. Maalesef bilimin/epistemolojinin hükümranlığı, makinenin/araçların mutlak zaferiyle sonuçlandı. Daha fazla okumaktan bilgi sahibi olmaktan maksat bilmek değil “olmak” yani “varlığı idrak”tır. Kuru bilgilerle zihnimiz dolmuş, kalbimiz durmuş ve ruhumuz solmuştur.

11. Sonuçta varlığı idrak edemeyen insan bilgi ile kâmil olmuyor, bazen varlığı inkâr ediyor, bazen canavarlaşıyor, bazen makineleşiyor ve her şeyi yok sayıyor. Dolayısıyla canavarlaşan diğerini yutmakla beslenen insanların kurguladığı bir dünya oluştu.

12. Metafiziksiz yani varlığı idrak edemeyen ruhsuz, kalpsiz bir dünya hem orman kanunlarının hükümranlığını pekiştirecek hem de insanı bu dünyadan bir kez daha sürgün edecek, “barbarlığın zaferiyle” sonuçlanacak bir dünyada yaşamaktayız.

13. Batının bu argümanlarına karşı İslam nasıl bir dünya sistemi kurmuştur? Sorusunu kendimize sormalıyız.

14. Mekke’de dikey eksenle metafiziğin yani varlığın temel dinamikleri belirlenmiştir (Vahdaniyet/Tevhid, Nübüvvet ve Haşir). Medine’de yatay eksenle Eflatun’un tahayyül ve Farabî’nin şerh ettiği “Medinetü’l-Fadıla” ile ilim, irfan ve hikmetle donanmış bir medeniyetin temelleri atılmıştır. Mekke’de inanç merkezli Müslüman zihninin inşası, Medine’de ise zeminin inşası gerçekleşmiştir.

15. Daha sonraki dönemlerde de bunlara bağlı kalındığı sürece, Müslüman zamanı oluşmuş ve bu durum da faziletli bir medeniyete dönüşmüştür. Bundan dolayı Medine ile Batının “city”si aynı değildir. Çünkü city garnizon, Medine galaksidir.

16. İslam’ın bilgi teorisi epistemoloji değil, varlığı önceleyen ontolojidir. İnsanın dünyaya geliş amacını belirlemeye çalışır. Diğer yandan nereden geliyorsun, necisin, nereye gidiyorsun sorularının cevaplarını arar.

17. Müslüman zihni öncelikle Kur’anî mesajı, indiği çevrenin durumunu, Kur’an’ın ilk mübelliği olan Hz. Muhammed’i (sav) çok iyi bilmesi gerekir. Bunlar bilinmezse çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş olan zihnimizle bir yere varamayız.

18. Kur’an’ı yorumlarken sünneti asla göz ardı edemeyiz. Eğer sünneti ortadan kaldırırsak, Kur’an’ı yorumlamaya kendimizi yetkili kılarız.

19. Sonuç olarak ilim elde etmek hareket, bununla amel etmek irfan, bilmediklerini de öğrenmek hikmettir. Yani

-İlim + İrfan = Hikmet

-İlim + İrfan + Hikmet = Hakikat

SONUÇ OLARAK: Medeniyetin şifreleri; sevgi, merhamet, müsamaha, sabır, kanaat, şükür, tevekkül (gerekli şartları yerine getirdikten sonra), yardımlaşma, dayanışma, bölüşmek, birlik, beraberlik, diğerkâmlık (îsâr), kendinle, ailenle, yaşadığın toplumla, yöneticilerinle, hayvanlarla, tabiatla ve bütün yaratılan varlıklarla barışık olmaktır. Bu da ancak ahlakî hamide yani güzel ahlak sahibi olmak demektir. İfadeleriyle cevaplayıp söyleşiyi sonlandırdı.

Vakıf Başkanımız sayın Hasan DOĞRUYOL Beyde söyleşiyi gerçekleştiren Yasin Bey’e ve katılımcı hemşerilerimize teşekkür ederek İnsanların istirahat günü diyerek tanımladığı Pazar gününden fedakârlıkta bulunarak konfor alanlarını terk edip bir iki saatini böyle bir programa zaman ayırdıklarından dolayı taktir ve şükranlarını ifade ettiler.

Bolvadin kara fırınlarında pişirilen meşhur mercimekli bükmemiz, çaylar eşliğinde içilirken ağızlarımızda yine Bolvadinlimizin ürünü lokumlarla da tatlandırıldı.

Sunum sonrası Hemşerilerimiz arasındaki sohbet ve muhabbet gerçekten yaşanılmaya değerdi ve bu tür konulu etkinliklerin belli periyotlarla devam ettirilmesi istendi.

Nezih insanlarımızın bulunduğu ortamda gerçekleştirilen söyleşi sonrasında Vakıf Başkanımız Hasan DOĞRUYOL Bey tarafından Prof. Dr. Yasin YILMAZ Beye; Bolvadinliler Ansiklopedisi ile Bolvadinli yazarlara ait kitaplar ve Bol-Dav amblemli porselen bardak hediye edildi.

BOL-DAV BOLVADİNLİLER DAYANIŞMA VAKFI

 

 

Paylaş