İNANIRSAK YÜKSELİRİZ
Aklımı kurcalayan bir konu hakkında konuşacağım. Bu konu: Ülkemiz... Sanırım birçoğumuzun da aklında. Bir şeylerin yanlış olduğunun farkındayız ama sanki çıkamıyoruz bu durumun içinden, ya da nasıl çıkabileceğimizi bilemiyoruz. Sorsak herkes mutsuz, umutsuz en çok da şikâyetçiler. Haksızlar mı peki? Hayır değiller. Peki, ne yapmalı? Saygı, sevgi, merhamet, hoşgörü, özgürlük, güven, çaba, çalışkanlık gibi varlığımızı ilgilendiren türlü insanlık duygularının bozulmadığı her devirde ve her yerde kültürleşme, çağdaşlaşma, kalkınma, yükselmeye dair fikirler ciddiye alınmış, değer görmüş ve uygulanarak, çalışarak toplumlar dünyaya kazandırılmıştır. Onlar vatanlarını yükseltmek için canla başla çalışmışlardır. Çalışmak birey ve toplum için her yönden çok faydalı bir eylemdir. Hem insan zihnini hem de bedenini geliştirir. Atalarımız da “işleyen demir ışıldar” diyerek çalışmanın önemini vurgulamışlardır.
Finlandiya ülkesi, planlı ve programlı bir şekilde azimle çalışılarak dünyanın gelişmiş ülkelerinden birisi haline gelmiştir. Bu haliyle günümüzde başta eğitimleri olmak üzere ekonomik, sosyal, ahlaki açıdan dünyada gelişmişlikte ilk sıralarda yerlerini almaktadırlar. Peki, Finlandiya bataklığın dibinde çürümekte olan bir ülkeyken yükselmeyi nasıl başardı? Grigory Petrov tarafından yazılan “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabı bu konuda bize çok fazla bilgi ve tavsiye veriyor. Dönüşümün mimarları yani kitaptaki tanımıyla “yaşam mimarları”; toplumun her kesiminden kalbi vatan sevgisi ve hizmet aşkıyla çarpan avukat, mimar, din görevlisi, öğretmen, köylü, işçi ve mermer ustası... Bu bir avuç aydın kesim, bütün gerici güçlere karşı; sözde vatanını seven ama tembellikten, yalancılıktan, ahlaksızlıktan, dolandırıcılıktan ve yolsuzluktan başka bir iş peşinde olmayan insanlara karşı büyük bir savaşın içine girmişlerdir. Ve bu savaşı sevgi, eğitim, sabırla kazanmışlardır. Bir avuç aydının isteyip çabalamalarıyla ve halkın bu direnişe olan çabalarıyla ayak uydurmasıyla hak edilmiş bir zaferdir bu. Onlar ellerinde ne coğrafya, ne ekonomi, ne kültür varken değişimin devrimini yapmışlardır. İnsanlar arası ilişkilerin değişmesi demek olan toplumsal değişme; üretim ve mülkiyet ilişkisinin değişmesine, hem de anlamların, değerlerin, kuralların değişmesine vesile olmuşlardır. Sürekli gelişim ve değişim gösteren toplumların gelişimlerinin anlaşılabilmesi için bilgi-toplum ilişkilerindeki gelişim seyrinin anlaşılması önemlidir. Çünkü her gelişme genel bir ifadelendirme ile dünya görüşü olur. İşte tüm bunlar bana bunu düşündürüyor:
“Finlandiya bizden daha kötü bir haldeyken tüm bunları yaptıysa, başarabildiyse bizim verimli topraklarımız, güzel coğrafyamız, kültürel değerlerimiz, iyisiyle kötüsüyle eğitimimiz ve en önemlisi ne olursa olsun hâlâ insani duygularını yitirmemiş halkımız varken niye yapamayalım” Hatta kat ve kat daha iyisini yaparız. Çünkü biz bu kitapta anlatılanları zaten daha önce de yaşadık ve üstesinden gelmeyi başardık. Yani atalarımız, dedelerimiz, ninelerimiz yaşadı. Ne zaman mı?: Cumhuriyet Dönemi’nde. Halk bitkin, yoksul ve çaresizdi ta ki kitaptaki Snelman gibi ulu önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK bizim yolumuza ışık tutana kadar. Önce rezil düşmanı kovdu vatanımızdan. Sonra değişimi başlatmak için önce ona inanmamızı, daha sonra bu uğurda yılmadan azimle ve hevesle çalışıp önce kendini daha sonra bizlerin bu değişim ve dönüşümün bir parçası haline gelmemizi sağladı. Kadına olması gereken değeri verdi, çocuklara ve gençlere ne kadar önemli olduklarını hissettirmek için onlar adına bayramlar ilan etti, çalışan emek veren çiftçiye işçiye emeğinin karşılığını verdi, okumanın ne kadar önemli olduğunu hepimize gösterdi ve Türkiye yükseliş dönemine geçti.
Bizim de Bolvadin için yapmamız gereken bu. İşe ilk önce toplumun en küçük yapı taşı olan aileden başlanması gerekiyor. Hiç sorguladınız mı? Her birimiz bir yerlere gelebilmek için sayısız eğitim ve öğretimden, sayısız sınavdan geçiyoruz. Lakin anne-baba olmak için herhangi bir şart aranmıyor. Şart aranmasını geçtim neden bir eğitime tabi tutulmuyorlar? Oysa onlar geleceğimizin ilk eğitimini veriyorlar ama nasıl bir eğitim vereceklerinden bihaberler. Çocuklarını dinlemeyen, onları önemsemeyen, bireyselleştiğini fark etmeyen bir aileden gelen bir çocuğa eğitim ve öğretim özellikle ahlak eğitimi verilmesi çok zordur. Ruhlarında aydınlık olmayan insanlar nasıl bir yola ışık tutabilirler veya o yolda yürüyebilirler ki? İşte bu hususta kitapta da anlatıldığı gibi Bolvadin’imizde de ebeveyn-çocuk ilişkisi adına konferanslar, kurslar verilip herkese bu bilgilerin ulaşması sağlanabilir.
İkinci konu eğitim. Eğitimin ve öğrenmenin yaşı yoktur. Kitapta beni en etkileyen kısım yaşlıların bile “Zaten bir ayağım çukurda öğrensem ne olur öğrenmesem ne olur?” demeden son anına kadar kitaplar, gazeteler okuyarak kendilerini geliştirme çabaları oldu. Biz de herkese bu isteği aşılamalıyız. Özellikle geleceğin, bugünün temeli olan gençlere. Kimse sistemin kölesi olmasın. Bolvadin’deki eğitim sistemi biraz ezbere dayalı. Bu çok yanlış, her ezber günün sonunda unutulur ama öğrenilmiş bilgi hep bize yarar sağlar. Bu hususta yapılacak değişimler öğrencilere her türlü fayda sağlayacak eğitim sisteminin getirilmesi.
Üçüncü konu belki de çoğumuzun önemsemediği dilimiz. Bir ülkenin kültürünü ortaya koyan şey kendi dilleridir. Türkçe giderek yozlaşmaya başlıyor. Özellikle gençler bazı kelimelerin yapısını bozuyor, kısaltıyor, onun yerine yabancı kelimeler ve kötü sözler edip dilimizi mahvediyorlar. Bu hususta dilimizi ön plana çıkaracak kitap, yazı yazma yarışmaları artmalı ve dilimizin başı olan destanlar anlatılarak yaygınlaştırılmalı.
Son bahsedeceğim konu ekonomi. Bolvadin halkının ithal her şeyi bırakıp yerliye dönmesi lazım. Bunun içinde çiftçiye, işçiye tam destek lazım. Kendi tarımımızı, hayvancılığımızı ve sanayimizi geliştirmemiz gerekiyor. Bu anlattıklarım bazıları için ütopya gibi gözükse de, bunu toplumun her alanına yaymak ve başarmak lazım. Yeter ki bunların hepsini yapabilecek gücümüz, irademiz ve inancımız olsun. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut.
BOL-DAV “BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE DENEME YARIŞMASI” 3.
Huriye Naz GÖKMEN
Ayfer Ceylan Emet Fen Lisesi 10. Sınıf Öğrencisi
Rumuz: KAHRAMAN
BOL-DAV BOLVADİNLİLER DAYANIŞMA VAKFI
Comment (3)
Darbar ishan
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Inteadgger accumsan elit viverra,dgadg placerat dolor quis, pulvinar velit. nsectetur adipiscing elit.
Chetan an
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Integer accumsan elit viverra, placerat dolor quis, pulvinar velit. nsectetur adipiscing elit.
Darbar ishan
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Inteadgger accumsan elit viverra,dgadg placerat dolor quis, pulvinar velit. nsectetur adipiscing elit.