BOLVADİN'İN YÜKSELİŞİ:
TOPLUMSAL REFAH VE DEĞİŞİM İÇİN STRATEJİLER
“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabı nasıl daha iyi, rahat, akla uygun yaşanılabilir ve bunun için nasıl çalışmak gerekir sorularından yola çıkılarak yazılmış; kurgu olmayan bir romandır. Kitabı okuduğumuzda Finlerin milli kültürlerinin gelişim ve ilerleyişini istikrarlı bir çalışma ile sağladığını görüyoruz. Bu istikrarlı çalışma sayesinde uygarlık derecelerini yükselterek özgürlük ve bağımsızlıklarını kaybetme tehlikesinden kurtuldular. Ben de bu kitabın analizini yaparak Bolvadin’in adım adım nasıl geliştirilebileceğini anlatmak istiyorum. Kadim şehrimiz Bolvadin yükseldikçe bu yükselişin tüm ulusumuza yayılabilmesi ümidiyle yazıyorum.
Bolvadin köklü bir tarihe ve geniş bir gastronomiye sahiptir. Ayrıca yaygın bir şekilde tarım ve hayvancılık yapılmakta, yeraltı kaynağı olan termal suları jeotermal enerjiye çevirerek verimli kullanmaktadır. Afyonkarahisar’ın diğer ilçelerine göre daha yüksek bir okuma ve yazma oranına sahiptir. Buna karşın eksileri de bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse tarihi kıymetlerine gerekli değeri vermediğini, kültür seviyesi açısından kendini geliştiremediğini görmekteyiz.
Fin tarihine baktığımızda bir milletin kendini nasıl sıfırdan var ettiğine tanık olmaktayız. Onlar, uğruna ölünecek değerlerini var etmek için çalıştılar. Fin halkını bir araya getirecek olan şey neydi? İnandıkları din mi, elde etmek istedikleri başarı mı yoksa sadece zengin olmak mı? Önce değişim isteyen biri çıktı ortaya. Bu kişi Finleri bağımsız hale getirmek istedi. Bunun için kültür seviyesini yükseltmekle başladı. Çünkü kültür seviyesi yükseldiğinde işgal tehlikesinin atlatılabileceğine inandı. Öğretmenler, memurlar, avukatlar, doktorlar ve tüccarları aydınlatarak Finlandiya’daki en küçük halk kitlesine kadar ulaşmaya çalıştı. Sağlam bir ev nasıl yapılır, sağlık nasıl korunur, mutlu aile ortamı ile çocuk nasıl iyi yetiştirilir? Bu sorulara cevap bulmuş, halkın disiplinli ve birbirine saygılı olması gerektiğini aşılamıştır. Yöneticiler bu konuda halka örnek olmalıdır. Ulusun tüm bireyleri kardeştir ve herhangi birinin sıkıntısı bizim sıkıntımız olmalıdır. İnsanların bir arada bir şeye başlaması için önce birbirine güvenmesi gerekir. Komşusunda, mahallesinde geçim sıkıntısı yaşayan kişilerden haberdar olup onlara sahip çıkarsa birlik olabilirler.
Bolvadin’e genel olarak baktığımızda çocukların yetiştirilme tarzı ve kültür bakımından yetersiz olduğunu görmekteyiz. Peki, Fin Devriminin önderi Snelman bu sorunlara çözüm getirmek için nereden başladı? Değişime halka en yakın olan yönetim sınıfından, yani memurlardan başladı. Rüşvet ve paraya düşkün, çeşitli bağlantılarla atanmış, halka faydası dokunmayan İsveçli memurlar yerine Fin memurları atadı. Çürük yönetim biçiminden herhangi bir hükümet dairesinde eser kalmaması için çalışmalar yaptı. Snelman’a göre memurlar, kanunu uygulayan halkın hizmetçileridir. Memur kanunu uygulamalı ki halk ona güvensin ve kanunların değişmesine odaklanabilsin. Köklü değişimler bu şekilde elde edilebilir. Kanun adamlarının halka; kanunlara baş eğmeyi öğretmesi, adalet duygusunu uyandırması gerekir.
Bu çözümler öncelikle refah ve adalet ortamının sağlanması içindi. Kültür seviyesini artırmak için askeri kışlaları kökten değiştirmekle başladı. İnsanların kışla dediğinde bir durup “Oraya hammadde olarak giden, işlenmiş bir cevher gibi harikalar yaratan, ateşli insanlar gibi evine döner.” denmesini sağladı. Artık kışlada küfür yoktu, saygı vardı; ezmek yoktu, öğretme iştahı vardı. Bolvadin gençleri askerliğe gittiğinde bu yönde bir eğitim alsa, geldiklerinde mesleklerini yaparken küfürden arınmış tavrını düşünün. Küfretmeyen, mesleğini hakkıyla yerine getiren, iyi bir eş ve baba olabilecek kapasitede olurlar.
Bolvadin’de yoğun bir yaşlı nüfus hâkim olmakla birlikte, azınlıkta kalan gençlerin kıymetini bilmemiz gerekiyor. Genç tohumların yetiştiği yer ailedir. Bunun için başta ebeveynleri eğitmeliyiz. Çocukları yetiştirmek insanı yoran ve usandıran bir iştir. Anne ve baba ya bilmediğinden ya da içinden gelmediğinden çocuğun ruhunu ilgilendiren sözler söyleyemeyebilirler. Anne baba sağ olsa da çocuk bir yetim gibi büyür. Ebeveynler, öğüt verirken evlatlarını aldatmamalıdır. Onlara “şunu yapmayın, bunu yapmayın” deyip kendileriyle çelişirlerse, çocukların itaat duygusu kaybolur. Çocuklar kendini çıkamayacağı bir bataklık içine bulur, yetişkinliğe değin bu bataklık içinde debelenir. Ne ekersek onu biçeriz.
Snelman’a göre ebeveynlerin ihmalkârlığı ahlaksızlıktır, cinayettir! Çocukların iyi eğitilip eğitilmemesi toplumu ve devleti şiddetle ilgilendirir. Çocuklarımızın zekâsı, sağlığı ve aile içi huzurumuz tehlike altında. Boyunduruk altına girmemek için kalkınmak, yeteneklerimizi doğru yerde değerlendirebilmek için çocuklar ve aileleri bilinçlendirmek gerekir. Aksi halde düşman sizi kendine benzetip yönetmeye, tehditlerle korkutmaya, kullanmaya ve neslinizi ürkütmeye devam edecektir. Bir bakmışsınız size ait bir şey kalmamış. Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu ebeveynlere şu şekilde seslenmiştir: “Ey veliler, aklınızı başınıza toplayın, çocuğunuza sahip çıkın! Toprak kaybedersin, kaybedilen toprak yeniden fethedilir ama gençlerimizin beyinlerini ele geçirirlerse bir daha o beyinleri fethedemeyiz! Onlara milli değerleri öğretin, onlara İslam’ı anlatın, onlara Osmanlıyı anlatın! Onları ülkeleri için çalışan vatanperverler olarak yetiştirin, az para kazansalar da vatan için çalışmalarını söyleyin.”
Prof. Dr. Sinan Canan ise bir röportajında: “Çok yakın dostlarım Millî Eğitim Bakanlığı yaptılar. Bakan olduğunuzda da bir şey değişmiyor. O insanların eğitimle ilgili fikirleri benden çok daha işlevsel, çok daha ileri, engin ve derin. Fakat yukarıdan değiştirebileceğiniz şeyler çok sınırlı. Siz otobanları yapar, sinyalizasyonları yaparsınız. Kaderiniz şoförlerin elinde. O aracı süren kişiyi bilinçlendiremezseniz, dünyanın en iyi yolunu yapsanız beş para etmez. Dolayısıyla sistemden önce kendimizi konuşmamız lazım. İnsan davranışı sistemi oluşturuyor. Biz neyi talep edersek, başımızda onu buluyoruz ve siz durumunuzu değiştirmedikçe başınıza gelen de değişmiyor.” Düşünsenize, kimsenin olmadığı, mobese kameralarıyla kayıt altına alınmadığı bir caddede kırmızı ışıkta arabaların yine de beklediğini ve kuralları asla ihlal etmediklerini… Böylesi insanlardan oluşmuş bir toplumun illaki yöneticileri de gençleri de yaşlıları da daha huzurlu bir ortamda yaşarlar.
Her şey para ve makam değildir. İnsani ve ahlaki yönümüzü parlatacak gelişmiş ülkelerin verileri ve faaliyetlerini bilerek, onlardan ne geri kalmalı ne ilerleyip tehdit etmeli ne de tehditlere boyun eğmeliyiz. İnsan davranışları, tercihleri sistemlerin ve yönetimin kaderini belirliyor. Bu düzen değişmez diyenler, değiştirmeyecek olanları seçerken, bu böyle gitmez diyerek ona göre liderlerini seçiyorlar. Örneğin Hz. Nuh (a.s.) hayvanlara bir defa seslendi. Hemen gemiye bindiler. İnsanları dokuz yüz elli sene çağırdı. Onlar boğulmayı seçti. Hz. Nuh’un oğlu en büyük davetçinin evindeyken isyanı; Firavun’un karısı, en büyük müşrikin evindeyken imanı seçti. Görüyoruz ki kendi yolumuzu kendimiz seçmeli, asla şartlarımızı bahane etmemeliyiz. Değişim isteyenler iyi niyet ve gayret ile yola çıkar, hayal ettirip düşündürür; belli disiplinler içinde hareket eder. Bolvadin’de tozlanmaya yüz tutmuş manevi, millî, ailevî değerlerin tozunu alıp kalplerde “yapan yapmış biz de yaparsak olur” fikrini uyandırarak sosyal, kültürel faaliyetler adı altında haftalık programlar yapılmalı; bilinçler açık tutulmalıdır.
Yaşlılar fikirlerini, hayat tecrübelerini, kültürlerini, manevi şefkatlerini aktaracak bir tavırla hareket etmelidir. Huzurevleri ile çocuk yuvaları birbirine yakın olursa, duygusal birikimler ile duygusal boşluklar birbirini tamamlayabilir. Üreticiler gençlerle bir araya gelerek ilerlemenin yollarını birlikte arayabilirler. Artık boyama yapan, makasla kâğıt kesen değil; hamur açan, çörek yapan, çöpü boşaltan, masayı kurup kaldıran, tuvaleti temizleyen, namazını kılan, Kuran’ın mealini hıfzeden, farklı dilleri ve teknolojiyi kodlamayı öğrenen, tarihteki dostunu düşmanını bilen, ahlaklı tutumları ve nezaketli iletişimi benimseyen nesiller yetiştirmeliyiz. Bizzat onları hayatın içinde tutmalı, artık onlar daha çocuk deyip geçmekten vazgeçmeliyiz. Özellikle okulların ikliminin bozulmamasına, en baştan ahlaki deformasyonun kontrol altına alınmasına özen göstermeliyiz.
Her aktif meslek gurubu dünya çapında kendi alanlarında meydana gelen gelişmeleri bilmeli, geleceğe dönük olumlu-olumsuz yönleri masaya koymalı, yeni çareler ve uygulamalar belirlemelidir. Kaybolmakta olan meslekler canlandırılmalıdır. Elektriksiz bir hayata uygun yaşam koşulları temellendirilip desteklenmelidir. Bir tek şeye bağlı kalmak insan zihnini bağımlı hale getirmektedir. Üretici daha çok kâr edeceğini, tüketici kaliteli ve uygun fiyata alacağını düşünürken gençler; geleceğe daha umutla bakabilecek ve alanında uzman-liyakatli olmaya öncelik vereceklerdir. Çiftçi organik, sağlıklı tarım yaparak vicdani sorumluluğunun tohumlarını toprağa atacaktır. İmece canlandırılmalıdır. Üretimi olan bir coğrafyanın sırtı yere gelmez. Tarım ve hayvancılık, sanat, zanaat, spor, kültürel, sosyal faaliyetler, askeri, hukuki, ticari, ahlaki, teknolojik, imanî ve ilmi faaliyetler bir memleketin bel kemiğidir. İnsana değer vererek başlanan her adım; değişimin hızını, gücünü ve her işin kalitesini arttırır.
Bolvadin’in üreticilerini, çiftçisini, esnaflarını, kadınlarını, gençlerini toplamak veya nerede toplu halde bulunuyorlarsa (camiler, spor kulüpleri, stadyumlar, fabrikalar, okullar, hapishaneler, meydanda toplananlar, kahvehaneler, kafeler, kütüphaneler vb.) oralara gidilerek değişimin gerekliliğine inandırmalı. Tatlı rekabet ortamı oluşturmak için, refah seviyesini yakalamış örnekleri ilk etapta hayal etmeleri; avantajlarını düşünmeleri sağlamalıdır.
Bolvadin’i “Beyaz Zambaklar Ülkesi ’ne çevirmek için halkın arasına girin, insanca yaşayabilmesi için onlara yardım edin ve imkân verin. Halkın sorunları kısmen yöneten tabakanın duyarsızlığından kaynaklanır. Yönetim halka sahip çıkmalıdır. Bizim ekonomik değerimizi yükseltecek olan sermaye sizsiniz. Bizi aşağı çeken kültürü terk edip ruhumuzu tersine çevirmeliyiz. Ahlakımızdan, dinimizden, değerlerimizden, ödün vermemeliyiz. Biz yaratılışta akıllı ve yetenekli varlıklarız. Maddi ve manevi hayatımızı kendimiz düzeltip yükseltebiliriz. Bu hayat felsefesinin aşılandığı aile ortamında ebeveynlere düşen görev, çocukları yetiştirme sorumluluğunu ciddiye almalarıdır. Eğer çocuk çağın gereklerine göre eğitilmezse, ne kadar kanun, yetki verilse de sosyal hayatı yine sönük kalacaktır. Yaptığınız her işte en iyisi olun, istikrarlı çalışın ve inancınızı kaybetmeyin.
BOL-DAV “BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE DENEME YARIŞMASI” 1.Sİ
ELİF DURU BİLGEN
Ayfer Ceylan Emet Fen Lisesi 11.Sınıf Öğrencisi
BOL-DAV BOLVADİNLİLER DAYANIŞMA VAKFI

Comment (3)
Darbar ishan
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Inteadgger accumsan elit viverra,dgadg placerat dolor quis, pulvinar velit. nsectetur adipiscing elit.
Chetan an
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Integer accumsan elit viverra, placerat dolor quis, pulvinar velit. nsectetur adipiscing elit.
Darbar ishan
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Inteadgger accumsan elit viverra,dgadg placerat dolor quis, pulvinar velit. nsectetur adipiscing elit.